English    Türkçe    فارسی   

6
2081-2105

  • Zâhirden olanların hepsi, bu zuhurun karşısında noksanın, kusurun en ilerisindedir.
  • جمله ظاهرها به پیش این ظهور  ** باشد اندر غایت نقص و قصور 
  • Kim Allah mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin ağzı yanar.
  • هر که بر شمع خدا آرد پف او  ** شمع کی میرد بسوزد پوز او 
  • Senin gibi bir çok yarasalar rüya görürler ama bu âlem, güneşten yetim kalır mı?
  • چون تو خفاشان بسی بینند خواب  ** کین جهان ماند یتیم از آفتاب 
  • Ruh denizlerinde öyle kuvvetli dalgalar olur ki Nuh tufanından yüzlerce defa üstündür.
  • موجهای تیز دریاهای روح  ** هست صد چندان که بد طوفان نوح 
  • Fakat Kenan’ın gözünde kıl bitmiştir de o yüzden Nuh’u da bırakmıştır, gemiyi de. Dağa tırmanmaya kalkışmıştır. 2085
  • لیک اندر چشم کنعان موی رست  ** نوح و کشتی را بهشت و کوه جست 
  • Fakat derhal yarım bir dalga, dağı da aşağılıkların dibine atmıştır, Kenan’ı da.
  • کوه و کنعان را فرو برد آن زمان  ** نیم موجی تا به قعر امتهان 
  • Ay, nurunu saçar, köpek havlar durur. Hiç köpek, ayı kendisine ortak edebilir mi?
  • مه فشاند نور و سگ وع وع کند  ** سگ ز نور ماه کی مرتع کند 
  • Ay ışığı ile geceleyin yol alanlar, köpek havlaması ile yollarından kalırlar mı?
  • شب روان و همرهان مه بتگ  ** ترک رفتن کی کنند از بانگ سگ 
  • Cüzü, külle doğru ok gibi gider. Kokuşuk kocakarının ardına düşer mi hiç?
  • جزو سوی کل دوان مانند تیر  ** کی کند وقف از پی هر گنده‌پیر 
  • Şeriatın canı da âriftir, takvanın canı da. Marifet, geçmiş zamanlardaki zâhitliğin mahsulüdür. 2090
  • جان شرع و جان تقوی عارفست  ** معرفت محصول زهد سالفست 
  • Zâhitlik, ekmeye çalışmaktır. Marifet de o ekilenin bitmesidir.
  • زهد اندر کاشتن کوشیدنست  ** معرفت آن کشت را روییدنست 
  • Şu halde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin canı da biten mahsuldür ve onu devşirmektir.
  • پس چو تن باشد جهاد و اعتقاد  ** جان این کشتن نباتست و حصاد 
  • Doğruluğu emretmek de odur, doğruluk da o.
  • امر معروف او و هم معروف اوست  ** کاشف اسرار و هم مکشوف اوست 
  • Bu günümüzün de padişahıdır, yarınımızın da. Deri, daima lâtif içe kuldur.
  • شاه امروزینه و فردای ماست  ** پوست بنده‌ی مغز نغزش دایماست 
  • Şeyh “Ben Allahyım” dedi ama ileri gitti, bütün körlerin boğazını sıktı. 2095
  • چون انا الحق گفت شیخ و پیش برد  ** پس گلوی جمله کوران را فشرد 
  • Kulun varlığı, Allah varlığında yok olunca ne kalır? Bir düşün a çıfıt!
  • چون انای بنده لا شد از وجود  ** پس چه ماند تو بیندیش ای جحود 
  • Gözün varsa aç da bak. Lâ dedikten sonra artık ne kalır?
  • گر ترا چشمیست بگشا در نگر  ** بعد لا آخر چه می‌ماند دگر 
  • O göğe, aya tüküren dudağın, boğazın, ağzın kesilseydi keşke!
  • ای بریده آن لب و حلق و دهان  ** که کند تف سوی مه یا آسمان 
  • Şüphe yok ki o tükürük, göğe çıkmaz, döner, senin suratına gelir.
  • تف برویش باز گردد بی شکی  ** تف سوی گردون نیابد مسلکی 
  • “Ebuleheb’in ruhuna kıyamete kadar “Elleri kurusun” bedduası geldiği gibi o tükürük de kıyamete kadar Allah’dan, senin suratına gelir. 2100
  • تا قیامت تف برو بارد ز رب  ** هم‌چو تبت بر روان بولهب 
  • Davulu var, bayrağı var, ülkesi var. Böyle bir padişaha hazır sofraya oturur diyen köpektir.
  • طبل و رایت هست ملک شهریار  ** سگ کسی که خواند او را طبل‌خوار 
  • Gökler, onun ayına kuldur. Doğu da ondan ekmek dilemektedir, batı da.
  • آسمانها بنده‌ی ماه وی‌اند  ** شرق و مغرب جمله نانخواه وی‌اند 
  • Fermanında “Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” hadîsi yazılı olan zat, bir zattır ki herkes, onun nimetlerine, onun rızk taksimine muhtaçtır.
  • زانک لولاکست بر توقیع او  ** جمله در انعام و در توزیع او 
  • O olmasaydı gökyüzü olmazdı, dönmezdi, nurlanmazdı, meleklere yurt kesilmezdi.
  • گر نبودی او نیابیدی فلک  ** گردش و نور و مکانی ملک 
  • O olmasaydı denizler olmaz, denizlerdeki heybet vücut bulmaz, balıklar ve padişahlara lâyık inciler meydana gelmezdi. 2105
  • گر نبودی او نیابیدی به حار  ** هیبت و ماهی و در شاهوار