English    Türkçe    فارسی   

6
2170-2194

  • Bu bedenin direği lokmadır. Açlık kılıcına karşı ekmek, bir zırhtır. 2170
  • لقمه‌ای را که ستون این تنست  ** دفع تیغ جوع نان چون جوشنست 
  • Öyle olduğu halde Tanrı, senin ekmeğine bir kahır mayası kodu mu o ekmek boğaz illeti gibi kursağında durur, boğazını sıkar, seni öldürür.
  • چونک حق قهری نهد در نان تو  ** چون خناق آن نان بگیرد در گلو 
  • Seni soğuktan koruyan şu elbiseye Tanrı, zemheri mizacını verir.
  • این لباسی که ز سرما شد مجیر  ** حق دهد او را مزاج زمهریر 
  • Bu güzelim cüppe buz gibi soğuk olur, kar gibi ziyan verir.
  • تا شود بر تنت این جبه‌ی شگرف  ** سرد هم‌چون یخ گزنده هم‌چو برف 
  • Kürkten de kaçarsın, ipekli elbisenden de. Ondan kaçar zemheriye sığınırsın.
  • تا گریزی از وشق هم از حریر  ** زو پناه آری به سوی زمهریر 
  • Sen iki dağ tepesi değilsin,bir dağ tepesisin, yalın kat bir adamsın sen. Zelle azabından gaafilsin. 2175
  • تو دو قله نیستی یک قله‌ای  ** غافل از قصه‌ی عذاب ظله‌ای 
  • Şehire, köye Tanrı emri geldi: Eve, duvara, onlara gölge verme,
  • امر حق آمد به شهرستان و ده  ** خانه و دیوار را سایه مده 
  • Yağmura, güneşe mâni olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanına koştular.
  • مانع باران مباش و آفتاب  ** تا بدان مرسل شدند امت شتاب 
  • Ey ulu kişi dediler, çoğumuz öldük. Artık arkasını tefsirden oku.
  • که بمردیم اغلب ای مهتر امان  ** باقیش از دفتر تفسیر خوان 
  • O eli sopalı er, sopayı yılan yaptı. Aklın varsa bu nükte sana yeter.
  • چون عصا را مار کرد آن چست‌دست  ** گر ترا عقلیست آن نکته بس است 
  • Gözün var ama anlayışın yok. Âdeta donmuş bir kaynak, bir et parçası. 2180
  • تو نظر داری ولیک امعانش نیست  ** چشمه‌ی افسرده است و کرده ایست 
  • Bunun içindir ki düşünceleri meydana getiren, bezeyen Tanrı, ey kul, anlayışlı bir surette bak demektedir.
  • زین همی گوید نگارنده‌ی فکر  ** که بکن ای بنده امعان نظر 
  • Soğuk demiri döv demiyor, bunu istemiyor, fakat ey demir, hiç olmazsa Davut’un yanında dön dolaş!
  • آن نمی‌خواهد که آهن کوب سرد  ** لیک ای پولاد بر داود گرد 
  • Bedenin ölmüş, İsrafil’in yanına koş. Gönlün donmuş, yürüyüp giden güneşe git.
  • تن بمردت سوی اسرافیل ران  ** دل فسردت رو به خورشید روان 
  • Hayallerden öyle libaslara büründün ki neredeyse kötü zanlı Sofestailere karışacaksın.
  • در خیال از بس که گشتی مکتسی  ** نک بسوفسطایی بدظن رسی 
  • Sofestai’de zaten akıl yoktu. Bu yüzden duygudan da oldu, varlıktan da mahrum kaldı. 2185
  • او خود از لب خرد معزول بود  ** شد ز حس محروم و معزول از وجود 
  • Kendine gel, şimdi söz çiğnemek devri. Söylersen halka rezil rüsva olursun.
  • هین سخن‌خا نوبت لب‌خایی است  ** گر بگویی خلق را رسوایی است 
  • İm’an ne demektir? Kaynaktan su akıtmak. Bedenden can gitti mi o cana “giden revan” derler.
  • چیست امعان چشمه را کردن روان  ** چون ز تن جان رست گویندش روان 
  • Canı beden bağından çözüp kurtararak çayırlığa, çimenliğe salıveren hakîm.
  • آن حکیمی را که جان از بند تن  ** باز رست و شد روان اندر چمن 
  • Hayatla ruhu ayırt etmek için ona bu iki lâkabı taktı. Bunu fark edenin canına aferin!
  • دو لقب را او برین هر دو نهاد  ** بهر فرق ای آفرین بر جانش باد 
  • Bu suretle de Tanrı fermanına uyan, dilerse gülü diken, dikeni gül yapan kişideki ruhu anlattı. 2190
  • در بیان آنک بر فرمان رود  ** گر گلی را خار خواهد آن شود 
  • Azap yeli estiği zaman Hûd Aleyhisselâm’ın inanmış Ümmetini kurtarması ve mucize göstermesi
  • معجزه‌ی هود علیه‌ السلام در تخلص مومنان امت به وقت نزول باد 
  • İnananlar, o zararlı yelin elinden kaçmışlar, hepsi bir daire içine sığınmışlardı.
  • مومنان از دست باد ضایره  ** جمله بنشستند اندر دایره 
  • Yel, âdeta tûfandı, onun lütfu da gemi. Onun bu çeşit nice gemileri var, nice tûfanları.
  • یاد طوفان بود و کشتی لطف هو  ** بس چنین کشتی و طوفان دارد او 
  • Tanrı, bir padişahı gemi yapar. Hırsı ile kendisini saflara vurur.
  • پادشاهی را خدا کشتی کند  ** تا به حرص خویش بر صفها زند 
  • Maksadı halkın emin olması değildir, ülke zapt etmektir.
  • قصد شه آن نه که خلق آمن شوند  ** قصدش آنک ملک گردد پای‌بند