English    Türkçe    فارسی   

6
2196-2220

  • Su çekmekten, yahut susamdan şırlagan yağı çıkarmaktan haberi bile yoktur.
  • قصد او آن نه که آبی بر کشد  ** یاکه کنجد را بدان روغن کند 
  • Öküz, arabayı çekmek eşyayı götürmek için değil, dayak korkusundan yürür, yeler.
  • گاو بشتابد ز بیم زخم سخت  ** نه برای بردن گردون و رخت 
  • Fakat Tanrı, ona öyle bir acı korkusu vermiştir de o yüzden işler de görülür gider.
  • لیک دادش حق چنین خوف وجع  ** تا مصالح حاصل آید در تبع 
  • Her kazanç sahibi de bunun gibi âlemi ıslâh için değil, kendisi için çalışır.
  • هم‌چنان هر کاسبی اندر دکان  ** بهر خود کوشد نه اصلاح جهان 
  • Her biri derdine bir melhem arar. Derken bir âlem de bu yüzden düzene girer. 2200
  • هر یکی بر درد جوید مرهمی  ** در تبع قایم شده زین عالمی 
  • Tanrı korkuyu bu âleme direk yapmıştır. Herkes, can korkusu ile bir işe sarılmıştır.
  • حق ستون این جهان از ترس ساخت  ** هر یکی از ترس جان در کار باخت 
  • Tanrı’ya hamd olsun ki böyle bir korkuyu mimar etmiş, onunla yer yüzünü düzene koymuştur.
  • حمد ایزد را که ترسی را چنین  ** کرد او معمار و اصلاح زمین 
  • Bunların hepside iyiden, kötüden korkarlar. Fakat hiçbir kimse yoktur ki kendi kendisinden korksun.
  • این همه ترسنده‌اند از نیک و بد  ** هیچ ترسنده نترسد خود ز خود 
  • Şu halde hakikatte herkese hak3im olan birsidir ve o, duygularla duyulmaz ama çok yakındır insana.
  • پس حقیقت بر همه حاکم کسیست  ** که قریبست او اگر محسوس نیست 
  • O, bir gizli yerde duyulur ama bu evin duyguları ile duyulmaz. 2205
  • هست او محسوس اندر مکمنی  ** لیک محسوس حس این خانه نی 
  • Tanrı’nın anlaşılacağı, duyulacağı duygu, bu cihanın duygusu değildir, o duygu, başka bir duygudur.
  • آن حسی که حق بر آن حس مظهرست  ** نیست حس این جهان آن دیگرست 
  • Hayvan duygusu, o suretleri görseydi öküzle eşek de vaktin Beyazıd’ı olurdu.
  • حس حیوان گر بدیدی آن صور  ** بایزید وقت بودی گاو و خر 
  • Bedeni, ruha mazhar eden, gemiyi Nuh’a burak yapan,
  • آنک تن را مظهر هر روح کرد  ** وآنک کشتی را براق نوح کرد 
  • Dilerse ey nur arayan, gemiyi değiştirir, tûfan haline getirir.
  • گر بخواهد عین کشتی را به خو  ** او کند طوفان تو ای نورجو 
  • Ey yoksul, her an sana bir tûfandır, bir gemidir. Seni gama, neşeye ulaştırır durur. 2210
  • هر دمت طوفان و کشتی ای مقل  ** با غم و شادیت کرد او متصل 
  • Gemiyle denizi görmüyorsan bütün cüzilerindeki şu titreyişi, şu kaynaşmayı gör.
  • گر نبینی کشتی و دریا به پیش  ** لرزها بین در همه اجزای خویش 
  • Gözler, korkunun aslını görmediğinden çeşit çeşit hayallerden korkar insan.
  • چون نبیند اصل ترسش را عیون  ** ترس دارد از خیال گونه‌گون 
  • Sarhoş bir herif, körün birine bir yumruk indirir. Kör sanır ki kendisini deve tepti.
  • مشت بر اعمی زند یک جلف مست  ** کور پندارد لگدزن اشترست 
  • Çünkü o sırada deve sesini duymuştur. Körün aynası kulaktır, göz değil.
  • زانک آن دم بانگ اشتر می‌شنید  ** کور را گوشست آیینه نه دید 
  • Derken yine hayır, bu bir taş olacak. Belki şu çınlayıp duran kubbeden geldi der. 2215
  • باز گوید کور نه این سنگ بود  ** یا مگر از قبه‌ی پر طنگ بود 
  • Bu da değil, o da değil, öbürü de değil. Bunları o korkuyu yaratan gösterir.
  • این نبود و او نبود و آن نبود  ** آنک او ترس آفرید اینها نمود 
  • Korku ve titreyiş, mutlaka başkasındandır. Hiçbir kimse kendisinden korkar mı?
  • ترس و لرزه باشد از غیری یقین  ** هیچ کس از خود نترسد ای حزین 
  • O filozofçuk, korkuya vehim der. O, bu dersi eğri anlamıştır.
  • آن حکیمک وهم خواند ترس را  ** فهم کژ کردست او این درس را 
  • Hakikati olmayan vehim olur mu hiç? Hiç gönül doğru olmayan bir yere akar mı?
  • هیچ وهمی بی‌حقیقت کی بود  ** هیچ قلبی بی‌صحیحی کی رود 
  • Yalancı, doğru olmasa bir yalan kıvırabilir mi? İki âlemde de her yalan doğrudan meydana gelir. 2220
  • کی دروغی قیمت آرد بی ز راست  ** در دو عالم هر دروغ از راست خاست