English    Türkçe    فارسی   

6
3729-3753

  • Bir kavim dam kenarında bir hoşça durmuşlar. Her birinin gölgesi de bak yere vurmuş.
  • بر لب بام ایستاده قوم خوش  ** هر یکی را بر زمین بین سایه‌اش 
  • O sağlam damın üstünde duran düşüncenin, fikrin suretidir. O ne yaparsa aşağıda o görünür. 3730
  • صورت فکرست بر بام مشید  ** وآن عمل چون سایه بر ارکان پدید 
  • İş yerde duvarda görünmede fikir gizli. Fakat tesir ve ulaşma bakımından ikisi de bir.
  • فعل بر ارکان و فکرت مکتتم  ** لیک در تاثیر و وصلت دو به هم 
  • Bir meclise zevk kadehinden içilen suretlerin eseri insanın kendisinden geçmesi sarhoş olmasıdır.
  • آن صور در بزم کز جام خوشیست  ** فایده‌ی او بی‌خودی و بیهشیست 
  • Kadınla erkeğin ve ikisinin buluşma suretleri buluşma anında kendilerinden geçmelerini meydana getirir.
  • صورت مرد و زن و لعب و جماع  ** فایده‌ش بی‌هوشی وقت وقاع 
  • Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan kuvvettir.
  • صورت نان و نمک کان نعمتست  ** فایده‌ش آن قوت بی‌صورتست 
  • Savaşta kılıç ve kalkan sureti suretsizlikle yani düşmana üstün olmayla sona erer. 3735
  • در مصاف آن صورت تیغ و سپر  ** فایده‌ش بی‌صورتی یعنی ظفر 
  • Medrese medreseye gidip gelme medresenin türlü, türlü suretleri insan bilgi sahibi olunca dürülür gider.
  • مدرسه و تعلیق و صورت‌های وی  ** چون به دانش متصل شد گشت طی 
  • Bu suretler suretsizliğin kuluyken nasıl oluyor da o nimet sahibine yok diyorlar?
  • این صور چون بنده‌ی بی‌صورتند  ** پس چرا در نفی صاحب‌نعمتند 
  • Bu suretler suretsizlikten vücut bulmuştur. Peki kendilerine bu varlığı verene şu aykırı gidiş onu şu inkar ediş nedir ki?
  • این صور دارد ز بی‌صورت وجود  ** چیست پس بر موجد خویشش جحود 
  • Ha.. suretin inkarı da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir zaten.
  • خود ازو یابد ظهور انکار او  ** نیست غیر عکس خود این کار او 
  • Her yurdun duvar tavan ve sair suretlerini mimarın düşüncesinin gölgesi bil. 3740
  • صورت دیوار و سقف هر مکان  ** سایه‌ی اندیشه‌ی معمار دان 
  • Düşünce zamanında taş, tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir.
  • گرچه خود اندر محل افتکار  ** نیست سنگ و چوب و خشتی آشکار 
  • Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir. Suret, onun elinde bir alete benzer.
  • فاعل مطلق یقین بی‌صورتست  ** صورت اندر دست او چون آلتست 
  • Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir.
  • گه گه آن بی‌صورت از کتم عدم  ** مر صور را رو نماید از کرم 
  • Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.
  • تا مدد گیرد ازو هر صورتی  ** از کمال و از جمال و قدرتی 
  • Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar. 3745
  • باز بی‌صورت چو پنهان کرد رو  ** آمدند از بهر کد در رنگ و بو 
  • Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
  • صورتی از صورت دیگر کمال  ** گر بجوید باشد آن عین ضلال 
  • A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin.
  • پس چه عرضه می‌کنی ای بی‌گهر  ** احتیاج خود به محتاجی دگر 
  • Mademki suretler kuldur, Tanrı’ya suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma.
  • چون صور بنده‌ست بر یزدان مگو  ** ظن مبر صورت به تشبیهش مجو 
  • Yalvar yakar kendini yok etmeye savaş. Çünkü düşünceden suretlerden başka bir şey meydana gelmez.
  • در تضرع جوی و در افنای خویش  ** کز تفکر جز صور ناید به پیش 
  • Başka bir suretle gelişmiyor, semirmiyorsan sende, sen yokken doğan suret elbette daha iyidir. 3750
  • ور ز غیر صورتت نبود فره  ** صورتی کان بی‌تو زاید در تو به 
  • Bir şehre gider, o şehrin suretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken suretsizliktir.
  • صورت شهری که آنجا می‌روی  ** ذوق بی‌صورت کشیدت ای روی 
  • Mana bakımından, hatta mekansızlık alemine kadar da gidersin. Çünkü zevk ve hoşluk, mekan ve zaman aleminden gayrı bir alemdir.
  • پس به معنی می‌روی تا لامکان  ** که خوشی غیر مکانست و زمان 
  • Bir sevgilinin suretine gidersin, onunla eş olmaya, arkadaşlık etmeye can atarsın.
  • صورت یاری که سوی او شوی  ** از برای مونسی‌اش می‌روی