Hepsi ve her şey kayboldu mu hepsini ve her şeyi bulurlar. Her varlığı her sureti yok etmeye yolundan, külle koşup ulaşırlar.
چونک گم شد جمله جمله یافتند ** از کم آمد سوی کل بشتافتند
Şehzadelerin Zatüssuver kalesindeki köşkte Çin padişahinin kızının resmini görmeleri, üçünün de kendisinden geçmesi, ona aşık olması, Bu kimin resmi? diye arayıp sormaları.
دیدن ایشان در قصر این قلعهی ذات الصور نقش روی دختر شاه چین را و بیهوش شدن هر سه و در فتنه افتادن و تفحص کردن کی این صورت کیست
Bu söze son yoktur. Şehzadeler, kalede pek güzel pek alımlı bir resim gördüler. 3760
این سخن پایان ندارد آن گروه ** صورتی دیدند با حسن و شکوه
Bundan daha güzel kız görmüşlerdi ama bu resmi görünce derin bir denize daldılar sanki.
خوبتر زان دیده بودند آن فریق ** لیک زین رفتند در بحر عمیق
Çünkü onlara bu kase içinde afyon verilmişti bir kere. Kaseler görünür de o afyon görünmez.
زانک افیونشان درین کاسه رسید ** کاسهها محسوس و افیون ناپدید
Hüş-Rüba kalesi, yapacağını yaptı. Her üçünü de bela kuyusuna attı.
کرد فعل خویش قلعهی هشربا ** هر سه را انداخت در چاه بلا
Bakış oku yaysız olarak gönüle geldi saplandı. Ey aman bilmez aman, aman!
تیر غمزه دوخت دل را بیکمان ** الامان و الامان ای بیامان
Eski zamanlarda gelip geçmiş nice ümmetleri taştan suret yaktı yandırdı. 3765
قرنها را صورت سنگین بسوخت ** آتشی در دین و دلشان بر فروخت
Dinlerine de ateş saldı. Gönüllerine de.
چونک روحانی بود خود چون بود ** فتنهاش هر لحظه دیگرگون بود
Artık bu suret canlı olursa nasıl olur neler yapmaz o? Fitnesi her an bir başka çeşittir onun.
عشق صورت در دل شهزادگان ** چون خلش میکرد مانند سنان
Suret aşkı Şehzadelerin gönlüne mızrak gibi battı. Her biri bulut gibi gözyaşları döküyor, elini dişliyor, yazık diyordu.
اشک میبارید هر یک همچو میغ ** دست میخایید و میگفت ای دریغ
Padişahın önceden gördüğünü biz şimdi gördük. O eşsiz padişah bize ne kadar antlar verdi.
ما کنون دیدیم شه ز آغاز دید ** چندمان سوگند داد آن بیندید
Peygamberlerin bu yüzden bizim üstümüzde çok hakkı vardır. Onlar bizim sonumuzdan haber vermişlerdir. 3770
انبیا را حق بسیارست از آن ** که خبر کردند از پایانمان
Ektiğin tohumdan ancak diken biter, bu tarafa doğru uçarsan buradan öteye yol yoktur, başka uçacak yer bulamazsın.
کاینچ میکاری نروید جز که خار ** وین طرف پری نیابی زو مطار
Tohumu benden al ki mahsül versin. Benim kanadımla uç ki ok, o tarafa fırlasın gitsin.
تخم از من بر که تا ریعی دهد ** با پر من پر که تیر آن سو جهد
Sen onun mutlaka var olduğunu, varlığının vacip bulunduğunu bilmezsin ama sonunda yine dersin ki hakikaten varlığı vacipmiş.
تو ندانی واجبی آن و هست ** هم تو گویی آخر آن واجب بدست
O hakikatte sensin, fakat sonunda hakiki varlığı anlayıp terk edeceğin bu mevhum senliğin o değildir ha!
او توست اما نه این تو آن توست ** که در آخر واقف بیرونشوست
Bu sonraki varlığın, seni evvelki ve hakiki varlığa ulaştırmak ve böyle bir varlığın olduğunu bildirmek için gelmiş asılsız bir varlıktır. 3775
توی آخر سوی توی اولت ** آمدست از بهر تنبیه و صلت
Senin senliğinde başka bir sen gizlidir. Bu varlıkla var olup kendini gören kişiye kurban olayım ben.
توی تو در دیگری آمد دفین ** من غلام مرد خودبینی چنین
Gencin aynada gördüğünü ihtiyar, ondan önce kerpiçte görür.
آنچ در آیینه میبیند جوان ** پیر اندر خشت بیند بیش از آن
Biz padişahımızın buyruğundan dışarı çıktık. Babamızın lütuflarına nankörlük ettik.
ز امر شاه خویش بیرون آمدیم ** با عنایات پدر یاغی شدیم
Onun sözünü ehemmiyetsiz bulduk, onun eşsiz inayetlerini mühimsemedik.
سهل دانستیم قول شاه را ** وان عنایتهای بی اشباه را
İşte şimdilik hepimiz de hendeğe düştük. Savaşsız kazalara uğradık, öldürdük. 3780
نک در افتادیم در خندق همه ** کشته و خستهی بلا بی ملحمه
Kendi aklımıza güvendik, fikrimize dayandık da bu tehlikeye çattık.
تکیه بر عقل خود و فرهنگ خویش ** بودمان تا این بلا آمد به پیش
İnce hastalığa tutulan, kendisini nasıl sağlam sanırsa biz de tıpkı onun gibi kendimizi sağlam sandık, hür zannettik.
بیمرض دیدیم خویش و بی ز رق ** آنچنان که خویش را بیمار دق
Fakat gizli illet şimdi meydana çıktı, bağlandık, avlandık da ondan sonra kendini gösterdi.
علت پنهان کنون شد آشکار ** بعد از آنک بند گشتیم و شکار