English    Türkçe    فارسی   

6
4145-4169

  • Çin ülkesinde herkes inanarak ve kuvvetle padişahımız, anadan doğmamıştır; 4145
  • جمله می‌گویند اندر چین به جد  ** بهر شاه خویشتن که لم یلد 
  • Onun hiçbir oğlu yoktur. Hatta bir kadını bile kendisine yaklaştırmamıştır der.
  • شاه ما خود هیچ فرزندی نزاد  ** بلک سوی خویش زن را ره نداد 
  • Padişahlar hakkında oğlu, kızı vardır diyen, boynunu keskin kılıca eş etmiştir.
  • هر که از شاهان ازین نوعش بگفت  ** گردنش با تیغ بران کرد جفت 
  • Padişahsa madem ki der; bu sözü söyledin, karım olduğunu ispat et;
  • شاه گوید چونک گفتی این مقال  ** یا بکن ثابت که دارم من عیال 
  • Kızım olduğunu ispat ettin mi keskin kılıcımdan emin olursun.
  • مر مرا دختر اگر ثابت کنی  ** یافتی از تیغ تیزم آمنی 
  • Yahut da şüphe etme ki senin boynunu keserim. Canından hırkanı çeker çıkarırım! 4150
  • ورنه بی شک  من  ببرم حلق تو ** بر کشم از صوفی جان دلق تو
  • سر نخواهی برد هیچ از تیغ تو ** ای بگفته لاف کذب آمیغ تو
  • Ey bilgisizlikten batıl sözler söyleyip duran! Kesik başlarla dolu olan hendeği gör.
  • بنگر ای از جهل گفته ناحقی  ** پر ز سرهای بریده خندقی 
  • Bu gürültü yüzünden dibinden ta ağzına kadar kesik başlarla doludur bu hendek.
  • خندقی از قعر خندق تا گلو  ** پر ز سرهای بریده زین غلو 
  • Bu başların sahipleri hep bu işe giriştiler; bu dava yüzünden başlarını verdiler.
  • جمله اندر کار این دعوی شدند  ** گردن خود را بدین دعوی زدند 
  • Kendine gel de ibret gözünü aç, bunları gör; böyle bir davaya girişmeye kalkma. 4155
  • هان ببین این را به چشم اعتبار  ** این چنین دعوی میندیش و میار 
  • Kardeş, sen bu işe giriştin ama ömrümüzü bize zehir edeceksin.
  • تلخ خواهی کرد بر ما عمر ما  ** کی برین می‌دارد ای دادر ترا 
  • Birisi, körlükle ve bilmeden yüzyıl yürürse o aştığı yol, yoldan sayılmaz.
  • گر رود صد سال آنک آگاه نیست  ** بر عما آن از حساب راه نیست 
  • Silahsız savaşa gitme. Korkusuzlar gibi tehlikeye atılma.
  • بی‌سلاحی در مرو در معرکه  ** هم‌چو بی‌باکان مرو در تهلکه 
  • Kardeşleri, bu sözler söylediler ama o sabırsız şehzade dedi ki: Bana bu sözlerden nefret geliyor.
  • این همه گفتند و گفت آن ناصبور  ** که مرا زین گفته‌ها آید نفور 
  • Göğüs ateşle dolu bir mangala benziyor. Ekin kemale geldi artık orak zamanı. 4160
  • سینه پر آتش مرا چون منقل است  ** کشت کامل گشت وقت منجل است 
  • Gönülde bir sabır vardı, şimdi o da kalmadı. Sabrın yerine aşk gelip oturdu.
  • صدر را صبری بد اکنون آن نماد  ** بر مقام صبر عشق آتش نشاند 
  • Aşkın doğduğu gece sabrım öldü. O ölüp gitti. Tanrı sizlere ömür versin.
  • صبر من مرد آن شبی که عشق زاد  ** درگذشت او حاضران را عمر باد 
  • Ey söz söyleyen! Ben söz söylemeden de geçtim, dinlemeden de. Artık soğuk demir döğmeye kalkışma.
  • ای محدث از خطاب و از خطوب  ** زان گذشتم آهن سردی مکوب 
  • Hey gidi hey… Ben, baş aşağı gelmişim, ayağımı bırak benim. Nerde benim bedenimin cüzlerinde bir akıllı fikir?
  • سرنگونم هی رها کن پای من  ** فهم کو در جمله‌ی اجزای من 
  • Ben deveyim, gücüm yettikçe yük çekerim. Düştüm mü kesilmem daha yeğ. 4165
  • اشترم من تا توانم می‌کشم  ** چون فتادم زار با کشتن خوشم 
  • Kesik başlarla dolu yüzlerce hendek olsa benim derdime karşı ancak bir eğlencedir bu.
  • پر سر مقطوع اگر صد خندق است  ** پیش درد من مزاج مطلق است 
  • Artık ben heva ve heves davulunu korkumdan kilim altında çalmayacağım.
  • من نخواهم زد دگر از خوف و بیم  ** این چنین طبل هوا زیر گلیم 
  • Ben artık sahraya bayrak dikeceğim. Ya başımı vereceğim, ya sevgiliyi göreceğim.
  • من علم اکنون به صحرا می‌زنم  ** یا سراندازی و یا روی صنم 
  • O şarabı içmeye layık olmayan boğazın kılıçlarla, hançerlerle kesilmesi daha iyi.
  • حلق کو نبود سزای آن شراب  ** آن بریده به به شمشیر و ضراب