English    Türkçe    فارسی   

1
3309-3358

  • Bütün hayvanları insan için öldür, fakat bütün insanları da bir akıllı kişi için öldür. (hiç beis yok!)
  • جمله حیوان را پی انسان بکش ** جمله انسان را بکش از بهر هش‌‌
  • Akıl dediğin nedir? Akıl sahibinin akl-ı Küll’ü. Cüzi akıl da akıldır ama pek arıktır. 3310
  • هش چه باشد عقل کل هوشمند ** هوش جزوی هش بود اما نژند
  • İnsanlardan kaçan vahşi hayvanların hepsi, ehlî hayvanlara nispetle aşağılıktır.
  • جمله حیوانات وحشی ز آدمی ** باشد از حیوان انسی در کمی‌‌
  • Vahşi hayvanların kanı mübahtır. Çünkü yüce akıldan kaçmaktadırlar. Akılları yoktur.
  • خون آنها خلق را باشد سبیل ** ز انکه وحشی‌‌اند از عقل جلیل‌‌
  • İnsanın emrine uymuyor diye vahşinin yüceliği bu dereceye düşmüştür.
  • عزت وحشی بدین افتاد پست ** که مر انسان را مخالف آمده ست‌‌
  • Şu halde ey garip adam! Aslandan kaçan yaban eşeklerine benzedikten sonra senin ne şerefin var ki?
  • پس چه عزت باشدت ای نادره ** چون شدی تو حمر مستنفرة
  • Eşek, işe yaradığı için öldürülmez. Fakat yaban eşeği olursa kanı mübahtır. 3315
  • خر نشاید کشت از بهر صلاح ** چون شود وحشی شود خونش مباح‌‌
  • Eşeğin kendisini kötülükten koruyan iyiliğe sevk eden bir bilgisi olmadığı halde Tanrı onu mâzur tutmuyor.
  • گر چه خر را دانش زاجر نبود ** هیچ معذورش نمی‌‌دارد ودود
  • Ey yüce sevgili! İnsan (akıllı olduğu halde) o nefesten, ( Peygamberlerin, velîlerin sözlerinden)kaçar, vahşileşirse nasıl mâzur olur?
  • پس چو وحشی شد از آن دم آدمی ** کی بود معذور ای یار سمی‌‌
  • Hulâsa oklar ve süngüler önünde kâfirlerin kanı mübahtır. Çünkü onlar, işe yaramaktan uzaktırlar.
  • لاجرم کفار را شد خون مباح ** همچو وحشی پیش نشاب و رماح‌‌
  • Onların karıları ve çocukları da esir sayılır. Çünkü akılları yoktur, merdut ve aşağılık kişilerdir.
  • جفت و فرزندانشان جمله سبیل ** ز آنکه بی‌‌عقلند و مردود و ذلیل‌‌
  • Artık bir akıl, aklın aklından kaçarsa akıllılar taifesinden hayvanat zümresine geçmiştir. 3320
  • باز عقلی کاو رمد از عقل عقل ** کرد از عقلی به حیوانات نقل‌‌
  • Hârût, Mârût Hikâyesi
  • اعتماد کردن هاروت و ماروت بر عصمت خویش و آمیزی اهل دنیا خواستن و در فتنه افتادن‌‌
  • (Aklın aklından kaçan, peygamber ve velîlere uymayan kişi) meşhur Hârût’la Mârût’a benzer. Onlar da gururları yüzünden zehirli ok yediler.
  • همچو هاروت و چو ماروت شهیر ** از بطر خوردند زهر آلود تیر
  • Mukaddes yaradılışlarına, melek olduklarına itimat ettiler. Fakat bu itimat, su sığırının aslana itimadı gibidir. Manda, aslana ne kadar itimat edebilir?
  • اعتمادی بودشان بر قدس خویش ** چیست بر شیر اعتماد گاومیش‌‌
  • Onun yüz tane boynuzu olsa ve bu boynuzlarla korunmaya çalışsa yine aslan, onun boynuzunu değil; boynuzunun boynuzunu bile parça parça eder.
  • گر چه او با شاخ صد چاره کند ** شاخ شاخش شیر نر پاره کند
  • Kirpi gibi baştan aşağı diken olsa, aslan, yine onu çaresiz öldürür.
  • گر شود پر شاخ همچون خار پشت ** شیر خواهد گاو را ناچار کشت‌‌
  • Kasırga, birçok ağaçları kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur. 3325
  • گر چه صرصر بس درختان می‌‌کند ** با گیاه تر وی احسان می‌‌کند
  • O sert rüzgâr, otun zayıflığına acır. Gönül, artık sen de kuvvetten dem vurma.
  • بر ضعیفی گیاه آن باد تند ** رحم کرد ای دل تو از قوت ملند
  • Balta; ağaçların, dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer.
  • تیشه را ز انبوهی شاخ درخت ** کی هراس آید ببرد لخت لخت‌‌
  • Fakat bir ota saldırmaz. Neşter yaradan başka yere vurulmaz.
  • لیک بر برگی نکوبد خویش را ** جز که بر نیشی نکوبد نیش را
  • Aleve, odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı?
  • شعله را ز انبوهی هیزم چه غم ** کی رمد قصاب از خیل غنم‌‌
  • Mânaya nispetle suret nedir? Çok zayıf, çok âciz. Kötüyü baş aşağı tutan ondaki mânadır. 3330
  • پیش معنی چیست صورت بس زبون ** چرخ را معنیش می‌‌دارد نگون‌‌
  • Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir? Onda müdebbir olan akıldan.
  • تو قیاس از چرخ دولابی بگیر ** گردشش از کیست از عقل مشیر
  • Oğul, siper gibi olan bu kalıbın dönüşü, hareketi de gizli ruhtandır.
  • گردش این قالب همچون سپر ** هست از روح مستر ای پسر
  • Bu rüzgârın hareketi onun mânasından ( o suretle zâhir olan mânadan, Tanrı kudretinden) dir değirmen çarkına benzer; çark, ırmak suyunun esiridir.
  • گردش این باد از معنی اوست ** همچو چرخی کان اسیر آب جوست‌‌
  • Bu nefesin alınıp verilmesi, girip çıkması da hevesli candan başka kimdendir?
  • جر و مد و دخل و خرج این نفس ** از که باشد جز ز جان پر هوس‌‌
  • Can, o nefesi, nefesle çıkan sözü, bazen cim haline kor; bazen de ha ve dal haline ( bu suretle de inkâr da bulunur). Gâh o sözü barış sözü yapar, gâh savaş sözü. 3335
  • گاه جیمش می‌‌کند گه حا و دال ** گاه صلحش می‌‌کند گاهی جدال‌‌
  • Yine böyle Tanrı’mız, bu rüzgârı Âd kavmine ejderha yaptığı halde,
  • همچنین این باد را یزدان ما ** کرده بد بر عاد همچون اژدها
  • Yine aynı rüzgârı; müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale getirmişti.
  • باز هم آن باد را بر مومنان ** کرده بد صلح و مراعات و امان‌‌
  • Âlemlerin Rabbinin mânalar denizi olan bin Şeyhi, “ mâna Allah’dır” dedi.
  • گفت المعنی هو الله شیخ دین ** بحر معنیهای رب العالمین‌‌
  • Bütün yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasında çör çöp gibidir.
  • جمله اطباق زمین و آسمان ** همچو خاشاکی در آن بحر روان‌‌
  • Suda çör çöpün saldırması, oynaması, suyun dalgalanmasındandır. 3340
  • حمله‌‌ها و رقص خاشاک اندر آب ** هم ز آب آمد به وقت اضطراب‌‌
  • İnat eder de onları hareketsiz bırakmayı dilerse kıyıya atıverir.
  • چون که ساکن خواهدش کرد از مرا ** سوی ساحل افکند خاشاک را
  • Kıyıdan dalgalandığı yere, kendisine çekti mi... ateş, ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder).
  • چون کشد از ساحلش در موج گاه ** آن کند با او که آتش با گیاه‌‌
  • Bu söze de son yoktur. Ey genç sen yine Hârût Mârût hikâyesine dön.
  • این حدیث آخر ندارد باز ران ** جانب هاروت و ماروت ای جوان‌‌
  • Hârût, Mârût hikâyesinin sonu ve onların, dünyada Bâbil Kuyusunda cezalandırılmaları
  • باقی قصه‌‌ی هاروت و ماروت و نکال و عقوبت ایشان هم در دنیا به چاه بابل‌‌
  • Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce,
  • چون گناه و فسق خلقان جهان ** می‌‌شدی بر هر دو روشن آن زمان‌‌
  • Hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı. 3345
  • دست‌‌خاییدن گرفتندی ز خشم ** لیک عیب خود ندیدندی به چشم‌‌
  • Bir çirkin, aynada kendisini görünce yüzünü çevirmiş, kızmış.
  • خویش در آیینه دید آن زشت مرد ** رو بگردانید از آن و خشم کرد
  • Kendisini gören kendisini beğenen; birisinde bir suç gördü mü...İçinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar.
  • خویش بین چون از کسی جرمی بدید ** آتشی در وی ز دوزخ شد پدید
  • O, bu kibre din gayreti adını takar; kendi kâfir nefsini görmez.
  • حمیت دین خواند او آن کبر را ** ننگرد در خویش نفس گبر را
  • Din gayretinin başka alâmeti vardır. O ateşten bütün bir dünya yeşerir, hayat bulur.
  • حمیت دین را نشانی دیگر است ** که از آن آتش جهانی اخضر است‌‌
  • Tanrı; Hârût’la Mârût’a “ Eğer siz, nurdan yaratılmış, mâsum melekseniz aldanmış, ziyankâr suçluları görmeyin. 3350
  • گفت حقشان گر شما روشان‌‌گرید ** در سیه کاران مغفل منگرید
  • Ey gökyüzünün askerleri, benim kullarım! Şükredin ki şehvetten ve cinsi temayülden kurtulmuşsunuz.
  • شکر گویید ای سپاه و چاکران ** رسته‌‌اید از شهوت و از چاک ران‌‌
  • Eğer size de şehvet versem, artık gök, sizi kabul etmez.
  • گر از آن معنی نهم من بر شما ** مر شما را بیش نپذیرد سما
  • Sizdeki mâsumluk, benim ismetimin, benim korumamın aksindendir.
  • عصمتی که مر شما را در تن است ** آن ز عکس عصمت و حفظ من است‌‌
  • O mâsumluğu benden bilin, kendinizden değil. Kendinize gelin, kendinize... Lânetlenmiş Şeytan, size galip gelmesin” dedi.
  • آن ز من بینید نز خود هین و هین ** تا نچربد بر شما دیو لعین‌‌
  • Nitekim Peygamberin vahiy kâtibi de hikmeti kendisinde gördü, kendine de vahiy geliyor zannetti. 3355
  • آن چنان که کاتب وحی رسول ** دید حکمت در خود و نور اصول‌‌
  • Tanrı kuşlarının sesi, kendinde de var sandı, o kötü ıslık, o kuşların sesi gibi güzeldir zannına düştü.
  • خویش را هم صوت مرغان خدا ** می‌‌شمرد آن بد صفیری چون صدا
  • Sen, kuşların seslerini övüp dururken nereden kuşun muradını anlayacaksın.
  • لحن مرغان را اگر واصف شوی ** بر مراد مرغ کی واقف شوی‌‌
  • Bülbülün sesini öğrensen, tanısan da gül ile ne yapıyor, ne işi var? Nereden bileceksin?
  • گر بیاموزی صفیر بلبلی ** تو چه دانی کاو چه دارد با گلی‌‌