English    Türkçe    فارسی   

1
761-810

  • O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
  • و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته‌‌
  • Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
  • هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بی‌‌بهره شده‌‌
  • Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
  • جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است‌‌
  • Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
  • گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
  • İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir. 765
  • رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاه‌‌آبه‌‌ی جفاست‌‌
  • O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
  • صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف‌‌
  • Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
  • آن چه از دریا به دریا می‌‌رود ** از همانجا کامد آن جا می‌‌رود
  • Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
  • از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
  • Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
  • آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
  • O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
  • آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
  • “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi. 770
  • کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست‌‌
  • O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
  • چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
  • Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
  • مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست‌‌
  • Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
  • آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب می‌‌گیرد قرار
  • Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
  • سنگ و آهن ز آب کی ساکن‌‌شود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
  • Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil. 775
  • بت سیاه‌‌آبه‌‌ست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان‌‌
  • O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
  • آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمه‌‌ای بر آب راه‌‌
  • Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
  • صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه می‌‌زهاند بی‌‌درنگ‌‌
  • Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
  • بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل‌‌
  • Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
  • صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصه‌‌ی دوزخ بخوان با هفت در
  • Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş! 780
  • هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان‌‌
  • Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
  • در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
  • Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
  • دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن‌‌
  • O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
  • به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش‌‌
  • O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
  • یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
  • Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
  • طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
  • Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı. 785
  • خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت‌‌
  • “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
  • اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم‌‌
  • Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
  • چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب‌‌
  • Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
  • اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق‌‌
  • Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
  • اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال‌‌
  • Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör. 790
  • اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین‌‌
  • Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
  • مرگ می‌‌دیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
  • Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
  • چون بزادم رستم از زندان تنگ ** در جهان خوش هوای خوب رنگ‌‌
  • Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
  • من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون‌‌
  • Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
  • اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی‌‌
  • Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret. 795
  • نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بی‌‌ثبات‌‌
  • Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
  • اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری‌‌
  • Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
  • اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست‌‌
  • O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
  • قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
  • Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
  • من ز رحمت می‌‌کشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
  • İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur. 800
  • اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان‌‌
  • Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
  • اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه‌‌
  • Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
  • اندر آیید ای همه پروانه‌‌وار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
  • O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
  • بانگ می‌‌زد در میان آن گروه ** پر همی‌‌شد جان خلقان از شکوه‌‌
  • Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
  • خلق خود را بعد از آن بی‌‌خویشتن ** می‌‌فگندند اندر آتش مرد و زن‌‌
  • Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir. 805
  • بی‌‌موکل بی‌‌کشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست‌‌
  • Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.
  • تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع می‌‌کردند کاتش در میا
  • O Yahudi, yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
  • آن یهودی شد سیه رو و خجل ** شد پشیمان زین سبب بیمار دل‌‌
  • Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
  • کاندر ایمان خلق عاشق‌‌تر شدند ** در فنای جسم صادق‌‌تر شدند
  • Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
  • مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
  • Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı. 810
  • آن چه می‌‌مالید در روی کسان ** جمع شد در چهره‌‌ی آن ناکس آن‌‌