Varlığımız kalmayınca da tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı önünde toz gibiyim, toz gibi!
چون فنا شد مای ما او ماند فرد ** پیش پای اسب او گردم چو گرد
Can da, canın nişaneleri de toprak oldu. Toprakta onun ayak izi var.”1175
خاک شد جان و نشانیهای او ** هست بر خاکش نشان پای او
Bu izi bulmak için ayağı altında toprak ol ki başı dik kişilerin tacı olasın.
خاک پایش شو برای این نشان ** تا شوی تاج سر گردن کشان
Sizi şeklimin aldatmaması için sözümü dinlemeden şarabımı için, mezemi yiyin.
تا که نفریبد شما را شکل من ** نقل من نوشید پیش از نقل من
Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar.
ای بسا کس را که صورت راه زد ** قصد صورت کرد و بر الله زد
Bu can da, bedenle birleşmiştir ya. Fakat hiç can bedene benzer mi?
آخر این جان با بدن پیوسته است ** هیچ این جان با بدن مانند هست
Göz nuru iç yağıyla eş olmuştur, gönül nuru bir katre kanda gizli.1180
تاب نور چشم با پیه است جفت ** نور دل در قطرهی خونی نهفت
Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında; akıl bir mum gibi beynim içinde.
شادی اندر گرده و غم در جگر ** عقل چون شمعی درون مغز سر
Bu alâkadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede âcizdir.
این تعلقها نه بیکیف است و چون ** عقلها در دانش چونی زبون
Külli can, cüzi cana alâkalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu.
جان کل با جان جزو آسیب کرد ** جان از او دری ستد در جیب کرد
Meryem nasıl gönüller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.
همچو مریم جان از آن آسیب جیب ** حامله شد از مسیح دل فریب
Fakat o Mesih, kuru ve yaş üstünde, yeryüzünde seyahat eden Mesih değildir. O Mesih’in şanı seyahatten yücedir.1185
آن مسیحی نه که بر خشک و تر است ** آن مسیحی کز مساحت برتر است
Can, canlar canından gebe kaldı ya. İşte cihan, böyle candan gebe kalır.
پس ز جان جان چو حامل گشت جان ** از چنین جانی شود حامل جهان
Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gösterir.
پس جهان زاید جهان دیگری ** این حشر را وا نماید محشری
Kıyamete kadar söylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.
تا قیامت گر بگویم بشمرم ** من ز شرح این قیامت قاصرم
Bu, sözler, mana bakımından “ Yarab” nidasına benzer. Harfler, bir tatlı dudaklının nefesini avlamağa tuzaktır.
این سخنها خود به معنی یا ربی است ** حرفها دام دم شیرین لبی است
Kulun “Yarab” sözüne Allah’ın “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “Yarab” demekte kusur eder?1190
چون کند تقصیر پس چون تن زند ** چون که لبیکش به یا رب میرسد
Fakat bu “ lebbeyk” öyle bir “Lebbeyk” tir ki onu işitemezsin ama baştan aşağıya kadar bütün vücudunla tadabilirsin.
هست لبیکی که نتوانی شنید ** لیک سر تا پای بتوانی چشید
Susuz birisinin duvarın üstünden ırmağa taş, topaç atması
کلوخ انداختن تشنه از سر دیوار در جوی آب
Bir ırmak kıyısında yüksek bir duvar vardı. Duvarın üstünde dertli bir susuz duruyordu.
بر لب جو بود دیواری بلند ** بر سر دیوار تشنهی دردمند
Suya erişmesine o duvar mâniydi. Susuz adam, âdeta su için balık gibi çırpınmaktaydı.
مانعش از آب آن دیوار بود ** از پی آب او چو ماهی زار بود
Birden suya bir kerpiç parçası attı. Suyun sesi bir göz gibi kulağına geldi.
ناگهان انداخت او خشتی در آب ** بانگ آب آمد به گوشش چون خطاب
O ses, tatlı bir sevgilinin sesi gibiydi. O ses, adamı şarap gibi sarhoş etmişti.1195
چون خطاب یار شیرین لذیذ ** مست کرد آن بانگ آبش چون نبیذ
O mihnetlere düşmüş adam, suyun temiz sesinden hoşlanıp duvardan kerpiç kopararak suya atmaya başladı.
از صفای بانگ آب آن ممتحن ** گشت خشت انداز ز آن جا خشتکن
Su sanki “Ey adam, bana taş atmadan ne fayda elde ediyorsun ki?” diye bağırmaktaydı.
آب میزد بانگ یعنی هی ترا ** فایده چه زین زدن خشتی مرا
Susuz dedi ki. “ Ey su, iki fayda var. Onun için ben bu işten el çekmem.
تشنه گفت آیا مرا دو فایده است ** من از این صنعت ندارم هیچ دست
Birinci fayda şu: Su sesini duymak, susuzlara rebap dinlemek gibi.
فایدهی اول سماع بانگ آب ** کاو بود مر تشنگان را چون رباب
Su sesi İsrafil’in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten hayat bulmada.1200
بانگ او چون بانگ اسرافیل شد ** مرده را زین زندگی تحویل شد
Yahut bu ses, bahar günlerindeki gök gürültüsü sesini andırıyor. Bu ses yüzünden bağlar, bahçeler, ne kadar güzelleşiyor, çiçeklerle dolar.
یا چو بانگ رعد ایام بهار ** باغ مییابد از او چندین نگار
Yahut yoksula zekât zamanını geldiği söylenmiş, mahpusa kurtuluş müjdesi verilmiş gibi.
یا چو بر درویش ایام زکات ** یا چو بر محبوس پیغام نجات
Muhammet’e Yemen’den gelen ve ağızsız söylenen Rahman nefesine.
چون دم رحمان بود کان از یمن ** میرسد سوی محمد بیدهن
Yahut âsilere şefaate gelen Ahmed’in,
یا چو بوی احمد مرسل بود ** کان به عاصی در شفاعت میرسد
Yahut da zayıf Yakub’un canına erişen güzel ve lâtif Yusuf’un kokusuna benziyor.1205
یا چو بوی یوسف خوب لطیف ** میزند بر جان یعقوب نحیف
Öbür faydası da duvardan koparıp tertemiz suya attığım her taş, her kerpiç parçası,
فایدهی دیگر که هر خشتی کز این ** بر کنم آیم سوی ماء معین
Yüksek duvarı biraz daha alçaltıyor, her defasında duvar biraz daha inmiş oluyor.
کز کمی خشت دیوار بلند ** پستتر گردد به هر دفعه که کند
Duvarın alçalması, suya yaklaşmama sebep olmakta. Duvarın ortadan kalkması vuslata çare bulmakta.”
پستی دیوار قربی میشود ** فصل او درمان وصلی میبود
Duvardaki o taşları, kerpiçleri koparmak “Secde et de yaklaş” ayetindeki yakınlığı mucip olan secdedir.
سجده آمد کندن خشت لزب ** موجب قربی که و اسجد و اقترب
Duvarın boynu yüksekken bu baş indirmeğe mânidir.1210
تا که این دیوار عالی گردن است ** مانع این سر فرود آوردن است
Bu toprak bedenden kurtulmadıkça Âbıhayata secde edemem.
سجده نتوان کرد بر آب حیات ** تا نیابم زین تن خاکی نجات
Duvar üstündekilerden en fazla susuz kimse; taşı, topacı en çabuk koparıp atan da odur.
بر سر دیوار هر کاو تشنهتر ** زودتر بر میکند خشت و مدر
Suyun sesine en fazla âşık olan duvardan en büyük taşı koparıp atar.
هر که عاشق تر بود بر بانگ آب ** او کلوخ زفت تر کند از حجاب
O adam, suyun sesinden, âdeta boğazına kadar şaraba batmışçasına neşelenir. Yabancı kişi ise kerpicin suya düşünce bluk diye çıkardığı sesten başka bir şey duymaz.
او ز بانگ آب پر می تا عنق ** نشنود بیگانه جز بانگ بلق
Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de borcunu öder.1215
ای خنک آن را که او ایام پیش ** مغتنم دارد گزارد وام خویش
Kudretli olduğu günlerde sıhhatli, güçlü, kuvvetli bulunduğu zamanlarda bu işi başarır.
اندر آن ایام کش قدرت بود ** صحت و زور دل و قوت بود
Çünkü gençlik çağı, yemyeşil, terütaze bir bahçe gibi esirgemeksizin meyveleri yetiştirir.
و آن جوانی همچو باغ سبز و تر ** میرساند بیدریغی بار و بر
Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akıp durur. Bedenin zeminini onlarla yeşertir.
چشمههای قوت و شهوت روان ** سبز میگردد زمین تن بدان
Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
خانهی معمور و سقفش بس بلند ** معتدل ارکان و بیتخلیط و بند
Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu liften yapılmış iple bağlamadan…1220
پیش از آن که ایام پیری در رسد ** گردنت بندد به حبل من مسد
Toprak çoraklaşıp akmadan, kaymadan işini başarmıştır. Çünkü çorak yerden güzel nebatat asla yetişmez.
خاک شوره گردد و ریزان و سست ** هرگز از شوره نبات خوش نرست
İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Kendisinden de faydalanmaz, başkalarına da faydası dokunmaz.
آب زور و آب شهوت منقطع ** او ز خویش و دیگران نامنتفع
Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده