Gönül gözcüsü, bu hayal, canın ne yanından geliyor… Fırsat bulup göremez ki.
دیدبان دل نبیند در مجال ** کز کدامین رکن جان آید خیال
Bir kolayını bulup da doğduğu yeri, geldiği tarafı görseydi kötü hayallerin yolunu keser, gelmelerine mâni olurdu.
گر بدیدی مطلعش را ز احتیال ** بند کردی راه هر ناخوش خیال
Yokluk geçidine, yokluğun gözetleme yeri olan oraya casus, nasıl ayak atabilir?
کی رسد جاسوس را آنجا قدم ** که بود مرصاد و در بند عدم
Kör gibi onun ihsan eteğine yapış! Padişahım, körün yapışması diye buna derler işte!
دامن فضلش بکف کن کوروار ** قبض اعمی این بود ای شهرهیار
Onun eteği, emridir, fermanıdır. Ondan korkmayı, ondan çekinmeyi kendisine can ittihaz eden adam ne iyi bahtlı bir adamdır! 3050
دامن او امر و فرمان ویست ** نیکبختی که تقی جان ویست
Birisi çayırlıkta, çimenlikte akarsu kıyısında… Onun yanı başındaki de azap içinde!
آن یکی در مرغزار و جوی آب ** و آن یکی پهلوی او اندر عذاب
Azap çeken, öbürüne bakar da “Bu zevk neden ki?” diye şaşırır kalır… Bu da meşakkat çekeni görür de “Acaba bunu kim hapsetmiş ki?” diye hayretlere düşer.
او عجب مانده که ذوق این ز چیست ** و آن عجب مانده که این در حبس کیست
Zevk içinde olan azap çekene “Kendine gel… Neden böyle perişansın? Bak, burada ne güzel kaynaklar var. Neden böyle benzin sararmış? Burada yüzlerce deva var...
هین چرا خشکی که اینجا چشمه هاست ** هین چرا زردی که اینجا صد دواست
Arkadaş, gafil olma, bu çimenliğe gel!” der. Fakat öbürü “Canım efendim… Gelemiyorum ki!” diye cevap verir.
همنشینا هین در آ اندر چمن ** گوید ای جان من نیارم آمدن
Bir beyle namaza düşkün olan ve namazdan, Allah’a niyaz etmeden zevk alan kölesi
حکایت امیر و غلامش کی نماز باره بود وانس عظیم داشت در نماز و مناجات با حق
Bir bey, hamama gitme lüzumunu duydu… Seher çağı, kölesine “Sungu, uyan başını kaldır. 3055
میرشد محتاج گرمابه سحر ** بانگ زد سنقر هلا بردار سر
Hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili, Altın’dan al da hamama gidelim, haydi” diye seslendi.
طاس و مندیل و گل از التون بگیر ** تابه گرمابه رویم ای ناگزیر
Sungur, hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola düştüler.
سنقر آن دم طاس و مندیلی نکو ** برگرفت و رفت با او دو بدو
Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu.
مسجدی بر ره بد و بانگ صلا ** آمد اندر گوش سنقر در ملا
Namaza pek düşkündü. Dedi ki: “Ey kuluna iltifatlarda, ihsanlarda bulunan beyim,
بود سنقر سخت مولع در نماز ** گفت ای میر من ای بندهنواز
Sen şu dükkânda birazcık otur da ben namazı kılıvereyim.” 3060
تو برین دکان زمانی صبرکن ** تا گزارم فرض و خوانم لم یکن
Bey, dükkânda oturdu. İmamla cemaat namazı kılıp camiden çıktılar.
چون امام و قوم بیرون آمدند ** ازنماز و وردها فارغ شدند
Sungur kuşluk çağına kadar içerde kaldı. Bey, bir müddet bekledi.
سنقر آنجا ماند تا نزدیک چاشت ** میر سنقر را زمانی چشم داشت
“Sungur, neye dışarı çıkmıyorsun?” diye seslendi. Sungur, içerden “Efendim, koyuvermiyorlar.
گفت ای سنقر چرا نایی برون ** گفت مینگذاردم این ذو فنون
Birazcık daha sabret, şimdi geliyorum. Beni beklemekte olduğunu biliyorum, unutmadım” dedi.
صبر کن نک آمدم ای روشنی ** نیستم غافل که در گوش منی
Bey, tam yedi kere seslendi, bekledi, bekledi, seslendi. Nihayet Sungur’un bu cilvesinden usandı, âciz kaldı, sabrı tükendi. 3065
هفت نوبت صبر کرد و بانگ کرد ** تاکه عاجز گشت از تیباش مرد
Sungur, beyin her seslenişinde “Efendim, dışarı çıkacağım ama daha koyuvermiyorlar” diyordu.
پاسخش این بود مینگذاردم ** تا برون آیم هنوز ای محترم
Bey “Yahu, mescitte kimse kalmadı koyvermeyen kim, seni orada kim tutuyor?” diye bağırdı.
گفت آخر مسجد اندر کس نماند ** کیت وا میدارد آنجا کت نشاند
Sungur dedi ki: “Seni dışardan içeriye sokmayan yok mu? İşte beni de içerden dışarıya çıkarmayan o.
گفت آنک بستهاستت از برون ** بسته است او هم مرا در اندرون
Sana içeri girmeye izin vermeyen, benim de dışarı çıkmama mâni olmakta.
آنک نگذارد ترا کایی درون ** میبنگذارد مرا کایم برون
Senin bu tarafa adım atmana müsaade etmeyen benim de dışarıya adım atmama mâni oluyor!” 3070
آنک نگذارد کزین سو پا نهی ** او بدین سو بست پای این رهی
Balıkları karaya çıkarmayan deniz, karadakileri de denize sokmamakta.
ماهیان را بحر نگذارد برون ** خاکیان را بحر نگذارد درون
Balığın aslı sudan, öbür hayvanların aslı topraktan.
اصل ماهی آب و حیوان از گلست ** حیله و تدبیر اینجا باطلست
Bu işte hile ve düzene başvurmanın, tedbirlere girişmenin faydası yok ki!
قفل زفتست و گشاینده خدا ** دست در تسلیم زن واندر رضا
Kilit pek kuvvetli, açıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gör, rıza göster!
ذره ذره گر شود مفتاحها ** این گشایش نیست جز از کبریا
Tedbirini unuttun mu pirinden o taze bahtı bulur, devlete erişirsin. 3075
چون فراموشت شود تدبیر خویش ** یابی آن بخت جوان از پیر خویش
Kendini unuttun mu seni anarlar… Kul oldun mu azat ederler!
چون فراموش خودی یادت کنند ** بنده گشتی آنگه آزادت کنند
“Hattâ izistey’ eserrüsül” hükmünce Peygamberlerin, münkirler, sözlerimizi kabul etmiyorlar diye ümitsizliğe, yese düşmeleri
نومید شدن انبیا از قبول و پذیرای منکران قوله حتی اذا استیاس الرسل
Peygamberler bile, “Şuna buna nasihat edip duruyoruz.
انبیا گفتند با خاطر که چند ** میدهیم این را و آن را وعظ و پند
Niceye bir soğuk demiri dövüp duracak, niceye bir kafese üfleyip yatacağız?” diye hatırlarından geçirdiler.
چند کوبیم آهن سردی ز غی ** در دمیدن در قفض هین تا بکی
Halkın yaptığı işler, Allah’ın kaza ve kaderiyledir. Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir.
جنبش خلق از قضا و وعده است ** تیزی دندان ز سوز معده است
Nefs-i Kül, insanın cüz’i nefsine tesir etti de olacaklar oldu. Balık baştan kokar, kuyruktan değil! 3080
نفس اول راند بر نفس دوم ** ماهی از سر گنده باشد نه ز دم
Bunu böyle bil, bil ama eşeğini de yine ok gibi süre dur. Çünkü Allah, “Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı çıkmaya imkân yok.
لیک هم میدان و خر میران چو تیر ** چونک بلغ گفت حق شد ناگزیر
(Bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik). Bu iki fırkanın hangisindensin, bilemezsin ki. Ne olduğunu görünceye kadar çalış, çabala!
تو نمیدانی کزین دو کیستی ** جهد کن چندانک بینی چیستی
Gemiye yükünü yükledin mi Allah’a dayanman gerek.
چون نهی بر پشت کشتی بار را ** بر توکل میکنی آن کار را
Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla, selâmetle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki,
تو نمیدانی که از هر دو کیی ** غرقهای اندر سفر یا ناجیی
Eğer ne olacağım, başına ne gelecek? Bunu bilmedikçe gemiye binmem. 3085
گر بگویی تا ندانم من کیم ** بر نخواهم تاخت در کشتی و یم
Bu seferden kurtulacak mıyım, yoksa yolda boğulacak mıyım? Ne olacağımı bildir bana.
من درین ره ناجیم یا غرقهام ** کشف گردان کز کدامین فرقهام
Ben, başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp şüpheyle yola düşmem dersen,
من نخواهم رفت این ره با گمان ** بر امید خشک همچون دیگران
Hiçbir ticarette bulunamazsın. Çünkü bu ikisi de gaybdadır, sırdır.
هیچ بازرگانیی ناید ز تو ** زانک در غیبست سر این دو رو
Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cüz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda görür, ne ziyan eder.
تاجر ترسندهطبع شیشهجان ** در طلب نه سود دارد نه زیان
Hatta fayda şöyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur. Kimde yanış varsa nuru o bulur. 3090
بل زیان دارد که محرومست و خوار ** نور او یابد که باشد شعلهخوار
Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul.
چونک بر بوکست جمله کارها ** کار دین اولی کزین یابی رها
Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
نیست دستوری بدینجا قرع باب ** جز امید الله اعلم بالصواب
Mukallidin imanı korku ve ümittir
بیان آنک ایمان مقلد خوفست و رجا
Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.
داعی هر پیشه اومیدست و بوک ** گرچه گردنشان ز کوشش شد چو دوک
Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.
بامدادان چون سوی دکان رود ** بر امید و بوک روزی میدود
Rızık ümidi olmasa nasıl olur da gidersin? Mahrumiyet korkusu olursa nasıl olur da kuvvet bulursun? 3095
بوک روزی نبودت چون میروی ** خوف حرمان هست تو چونی قوی