Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu… Doğru yolu Allah daha iyi bilir!970
چون رسید اینجا بیانم سر نهاد ** محو شد والله اعلم بالرشاد
Firavunda olan yok mu? Sende de var. Fakat senin ejderha kuyuya hapsedilmiş!
آنچ در فرعون بود اندر تو هست ** لیک اژدرهات محبوس چهست
Yazıklar olsun… Bunların hepsi de senin ahvalin. Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin.
ای دریغ این جمله احوال توست ** تو بر آن فرعون بر خواهیش بست
Senin hâlinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir.
گر ز تو گویند وحشت زایدت ** ور ز دیگر آفسان بنمایدت
Lâkin nefis seni ne de harap etmiş… Bu arkadaşın da seni hikâyelerle uzaklara atmakta!
چه خرابت میکند نفس لعین ** دور میاندازدت سخت این قرین
Senin ateşine, Firavunun ateşine atılan odun atılmamakta, onun gibi fırsat bulamıyorsun sen. Yoksa fırsat bulsan senin ateşin de Firavunun ateşi gibi yalımlanır!975
آتشت را هیزم فرعون نیست ** ورنه چون فرعون او شعلهزنیست
Yılancının donmuş bir ejderhayı ölü sanarak iple bağlayıp Bağdat’a getirmesi
حکایت مارگیر کی اژدهای فسرده را مرده پنداشت در ریسمانهاش پیچید و آورد به بغداد
Eski vakaları bilip söyleyenden bir hikâye dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.
یک حکایت بشنو از تاریخگوی ** تا بری زین راز سرپوشیده بوی
Bir yılancı, afsunlarla yılan tutmak üzere dağlara yüz tuttu.
مارگیری رفت سوی کوهسار ** تا بگیرد او به افسونهاش مار
Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı, nihayet aradığını bulur.
گر گران و گر شتابنده بود ** آنک جویندست یابنده بود
İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur.
در طلب زن دایما تو هر دو دست ** که طلب در راه نیکو رهبرست
Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hatta edepsizce sine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara.980
لنگ و لوک و خفتهشکل و بیادب ** سوی او میغیژ و او را میطلب
Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.
گه بگفت و گه بخاموشی و گه ** بوی کردن گیر هر سو بوی شه
Yakup, oğullarına “Yusuf’un kokusunu haddinden fazla arayın” dedi.
گفت آن یعقوب با اولاد خویش ** جستن یوسف کنید از حد بیش
Siz de her duygunuzu istidatlı bir hâle getirin de her yanda adamakıllı onu araştırın.
هر حس خود را درین جستن بجد ** هر طرف رانید شکل مستعد
Allah, “Allah lütfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.
گفت از روح خدا لا تیاسوا ** همچو گم کرده پسر رو سو بسو
Onu ağzınla sorup soruşturun. Dört yana kulak verip onu araştırın!985
از ره حس دهان پرسان شوید ** گوش را بر چار راه آن نهید
Nereden bir güzel koku alırsan koklayın. Ne taraftan o âşinanın kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün!
هر کجا بوی خوش آید بو برید ** سوی آن سر کاشنای آن سرید
Nerede bir kişiden lütuf görürsen o adama mukayyet ol… Belki o lütfun aslına yol bulursun, olur ya!
هر کجا لطفی ببینی از کسی ** سوی اصل لطف ره یابی عسی
Bütün bu hoşluklar, ulu bir denizdendir. Sen cüzü bırak da külle dön.
این همه خوشها ز دریاییست ژرف ** جزو را بگذار و بر کل دار طرف
Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.
جنگهای خلق بهر خوبیست ** برگ بی برگی نشان طوبیست
Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır.990
خشمهای خلق بهر آشتیست ** دام راحت دایما بیراحتیست
Her sille, okşamak içindir... Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.
هر زدن بهر نوازش را بود ** هر گله از شکر آگه میکند
Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al… Ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!
بوی بر از جزو تا کل ای کریم ** بوی بر از ضد تا ضد ای حکیم
Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur. Yılancı da kim için yılan aradı.
جنگها می آشتی آرد درست ** مار گیر از بهر یاری مار جست
İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur.
بهر یاری مار جوید آدمی ** غم خورد بهر حریف بیغمی
O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı.995
او همیجستی یکی ماری شگرف ** گرد کوهستان و در ایام برف
Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
اژدهایی مرده دید آنجا عظیم ** که دلش از شکل او شد پر ز بیم
Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
مارگیر اندر زمستان شدید ** مار میجست اژدهایی مرده دید
Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!
مارگیر از بهر حیرانی خلق ** مار گیرد اینت نادانی خلق
İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?
آدمی کوهیست چون مفتون شود ** کوه اندر مار حیران چون شود
Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi.1000
خویشتن نشناخت مسکین آدمی ** از فزونی آمد و شد در کمی
İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
خویشتن را آدمی ارزان فروخت ** بود اطلس خویش بر دلقی بدوخت
Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.
مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
Birkaç para elde etmek için o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi.
اژدهایی چون ستون خانهای ** میکشیدش از پی دانگانهای
“Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektin” diyordu.1005
کاژدهای مردهای آوردهام ** در شکارش من جگرها خوردهام
O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti. Ejderha diriydi.
او همی مرده گمان بردش ولیک ** زنده بود و او ندیدش نیک نیک
Kıştan, soğuktan donmuştu. Diriydi ama ölü gibi görünüyordu.
او ز سرماها و برف افسرده بود ** زنده بود و شکل مرده مینمود
Âlem de donmuştur da adı cemad olmuştur. Üstadım, camit, donmuş demektir.
عالم افسردست و نام او جماد ** جامد افسرده بود ای اوستاد
Mahşer güneşi doğuncaya dek sabret de âlem cisminin hareketini gör.
باش تا خورشید حشر آید عیان ** تا ببینی جنبش جسم جهان
Musa’nın elinde asâ, yılan oldu ya… Bütün âlemi de buna kıyas et.1010
چون عصای موسی اینجا مار شد ** عقل را از ساکنان اخبار شد
Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirir? Bütün toprakları da bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek.
پارهی خاک ترا چون مرد ساخت ** خاکها را جملگی شاید شناخت
Bunların hepsi de bu âleme göre ölü, fakat hakikat âleminde diridir. Burada susup duruyorlar ama orada söylemekteler.
مرده زین سو اند و زان سو زندهاند ** خامش اینجا و آن طرف گویندهاند
Onları hakikat âleminden bize yolladılar mı işte asâ, bize ejderha kesilir.
چون از آن سوشان فرستد سوی ما ** آن عصا گردد سوی ما اژدها
Dağlar, sese gelir, Davut’la beraber ırlar, ilahi okur, demir bile avucunda mum gibi yumuşar.
کوهها هم لحن داودی کند ** جوهر آهن بکف مومی بود
Rüzgâr, Süleyman’ı yüklenir, taşır; deniz Musa ile konuşur.1015