English    Türkçe    فارسی   

4
2656-2705

  • Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider, ona ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
  • جنس سوی جنس صد پره پرد ** بر خیالش بندها را بر درد
  • Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Allah yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
  • قصه‌ی آن زن کی طفل او بر سر ناودان غیژید و خطر افتادن بود و از علی کرم‌الله وجهه چاره جست
  • Murtaza'nın yanına bir kadın gelip dedi ki; Çocuğum, oluğun üstüne kaydı.
  • یک زنی آمد به پیش مرتضی ** گفت شد بر ناودان طفلی مرا
  • Çağırsam ele geçmez. Bıraksam düşüp helak olacağından korkuyorum.
  • گرش می‌خوانم نمی‌آید به دست ** ور هلم ترسم که افتد او به پست
  • Akıllı değil ki tehlikeden kurtul, yanıma gel diyeyim de anlasın.
  • نیست عاقل تا که دریابد چون ما ** گر بگویم کز خطر سوی من آ
  • Elle işaret etsem anlamaz, anlasa bile kötülük şu ki dinlemez! 2660
  • هم اشارت را نمی‌داند به دست ** ور بداند نشنود این هم به دست
  • Mememi, südumu gösterdim ama benden gözünü, yüzünü çevirip duruyor!
  • بس نمودم شیر و پستان را بدو ** او همی گرداند از من چشم و رو
  • Allah hakkı için ey ulular, siz, bu âlemde de âcizlerin ellerinden tutan, onlara yardım eden erlersiniz, o âlemde de!
  • از برای حق شمایید ای مهان ** دستگیر این جهان و آن جهان
  • Benim derdime tez bir derman bul ki gönlümün mey vasini kaybedeceğim diye yüreğim titremede!
  • زود درمان کن که می‌لرزد دلم ** که بدرد از میوه‌ی دل بسکلم
  • Ali dedi ki: dama bir çocuk çıkar., çocuğun, kendi cinsini görünce,
  • گفت طفلی را بر آور هم به بام ** تا ببیند جنس خود را آن غلام
  • Derhal oluktan dama gelir., cins, cinsine ebedî olarak âşıktır. 2665
  • سوی جنس آید سبک زان ناودان ** جنس بر جنس است عاشق جاودان
  • Kadın öyle yaptı, çocuğu, o çocuğu görünce ona yüz tuttu;
  • زن چنان کرد و چو دید آن طفل او ** جنس خود خوش خوش بدو ورد آورد
  • Oluktan dama geldi. Her cins, kendi cinsinden olanları çeker, bunu böyle bil!
  • سوی بام آمد ز متن ناودان ** جاذب هر جنس را هم جنس دان
  • Çocuk, sürtüne sürtüne öbür çocuğun bulunduğu tarafa geldi ve aşağıya düşme tehlikesinden kurtuldu.
  • غژغژان آمد به سوی طفل طفل ** وا رهید او از فتادن سوی سفل
  • Peygamberler de, kullan oluktan kurtarmak için insan olarak gönderilmişlerdir.
  • زان بود جنس بشر پیغامبران ** تا بجنسیت رهند از ناودان
  • Peygamber, ben de sizin gibi insanım... Kendi cinsinize gelin kaybolmayın buyurdu. 2670
  • پس بشر فرمود خود را مثلکم ** تا به جنس آیید و کم گردید گم
  • Çünkü cinsiyetin acayip bir çekiciliği vardır, nerde birisini ve bir şeyi ariyan varsa onu aratan, o yana çeken cinsiyettir.
  • زانک جنسیت عجایب جاذبیست ** جاذبش جنسست هر جا طالبیست
  • Isa ve İdris, meleklerle aynı cinstendiler; onun için gökyüzüne çıktılar.
  • عیسی و ادریس بر گردون شدند ** با ملایک چونک هم‌جنس آمدند
  • Harut'la Marut'sa ten cinsindendiler; yücelerden aşağıya indiler.
  • باز آن هاروت و ماروت از بلند ** جنس تن بودند زان زیر آمدند
  • Kâfirler, şeytanlarla aynı cinsindendir. Canları, şeytanların şakirdi olmuştur.
  • کافران هم جنس شیطان آمده ** جانشان شاگرد شیطانان شده
  • Şeytanlardan yüzbinlerce kötü huylar öğrenmişler, akıl ve gönül gözünü kapamışlardır. 2675
  • صد هزاران خوی بد آموخته ** دیده‌های عقل و دل بر دوخته
  • Onların kötü huylarından en ehemmiyetsizi hasettir, hani iblis'in boynunu vuran haset!
  • کمترین خوشان به زشتی آن حسد ** آن حسد که گردن ابلیس زد
  • O köpekler, bunlara ululuk ve haset öğretmişlerdir, onlar, halkın ebedî bir mülke, bir devlete nail olmasını istemezler.
  • زان سگان آموخته حقد و حسد ** که نخواهد خلق را ملک ابد
  • Kimde sağdan, soldan bir yücelik görürlerse hasetten âdeta kulunçları kabarır, dertlenirler.
  • هر کرا دید او کمال از چپ و راست ** از حسد قولنجش آمد درد خاست
  • Çünkü harmanı yanmış talihsiz, kimsenin mumunun yanmasını istemez.
  • زآنک هر بدبخت خرمن‌سوخته ** می‌نخواهد شمع کس افروخته
  • Kendine gel de sen de bir yücelik elde et başkalarının yüceliğinden dertlenme! 2680
  • هین کمالی دست آور تا تو هم ** از کمال دیگران نفتی به غم
  • Allah’tan bu hasedin defini dile de Allah, seni cesetten kurtarsın!
  • از خدا می‌خواه دفع این حسد ** تا خدایت وا رهاند از جسد
  • Sana içten bir meşguliyet versin de ondan baş alamayasın!
  • مر ترا مشغولیی بخشد درون ** که نپردازی از آن سوی برون
  • Allah bir yudumcuk şaraba öyle bir hassa vermiştir ki adamı sarhoş eder, iki âlemden de kurtarır!
  • جرعه‌ی می را خدا آن می‌دهد ** که بدو مست از دو عالم می‌دهد
  • Bir avuç yeşil ota, esrara öyle bir hassa vermiştir ki bir zaman olsun insanı kendisinden alır!
  • خاصیت بنهاده در کف حشیش ** کو زمانی می‌رهاند از خودیش
  • Allah uykuya öyle bir hal vermiştir ki düşünceyi iki âlemden de keser! 2685
  • خواب را یزدان بدان سان می‌کند ** کز دو عالم فکر را بر می‌کند
  • Mecnun' u, bir deri aşkından öyle bir hale getirmiştir ki dostu düşmandan fark etmez olmuştur.
  • کرد مجنون را ز عشق پوستی ** کو بنشناسد عدو از دوستی
  • Senin anlayışına havale edilecek bunun gibi yüzbinlerce şarabı vardır onun!
  • صد هزاران این چنین می‌دارد او ** که بر ادراکات تو بگمارد او
  • Nefsin, kötülük şarapları var ki o kötü kişiyi bunlarla yoldan çıkarır!
  • هست میهای شقاوت نفس را ** که ز ره بیرون برد آن نحس را
  • Aklın, kutluluk şarapları var ki insan onların neşesiyle zevalsiz bir konak bulur.
  • هست میهای سعادت عقل را ** که بیابد منزل بی‌نقل را
  • Sarhoşlukla gök kubbe çadırını o yandan söker, yola düşer! 2690
  • خیمه‌ی گردون ز سرمستی خویش ** بر کند زان سو بگیرد راه پیش
  • Kendine gel ey gönül de mağrur olma. İsa, Allah sarhoşudur, eşek, arpa sarhoşu!
  • هین بهر مستی دلا غره مشو ** هست عیسی مست حق خر مست جو
  • Şu küplerden o çeşit şaraplar ara ki sarhoşluğunun sonu gelmesin!
  • این چنین می را بجو زین خنبها ** مستی‌اش نبود ز کوته دنبها
  • Çünkü her sevgili, dolu bir küpe benzer, o tortuludur, bu inci gibi saf!
  • زانک هر معشوق چون خنبیست پر ** آن یکی درد و دگر صافی چو در
  • Ey şarabı anlayan, tanıyan er, ihtiyatla tat da karışıksız, katıksız arı duru bir şarap bulasın!
  • می‌شناسا هین بچش با احتیاط ** تا میی یابی منزه ز اختلاط
  • Her iki şarap da sarhoşluk verir ama bunun sarhoşluğu, adamı ta Allah' ya kadar çeker götürür! 2695
  • هر دو مستی می‌دهندت لیک این ** مستی‌ات آرد کشان تا رب دین
  • Bunu iç de düşünceden, vesveselerden, hile ve düzenlerden kurtul; akıl bağı olmaksızın deve gibi coş, raksa giriş!
  • تا رهی از فکر و وسواس و حیل ** بی عقال این عقل در رقص‌الجمل
  • Peygamberler, ruh ve melek âmindendirler, o yüzden gökteki meleği çekerler.
  • انبیا چون جنس روحند و ملک ** مر ملک را جذب کردند از فلک
  • Yel, ateş cinsindendir, onun dostudur, her ikisi de yücelir, yücelere çıkar!
  • باد جنس آتش است و یار او ** که بود آهنگ هر دو بر علو
  • Boş testinin ağzını kapadın da havuza yahut ırmağa attın mı?
  • چون ببندی تو سر کوزه‌ی تهی ** در میان حوض یا جویی نهی
  • Kıyamete kadar batmaz, çünkü içerisi boştur; o boşlukta hava vardır; 2700
  • تا قیامت آن فرو ناید به پست ** که دلش خالیست و در وی باد هست
  • Yelin meyli, yüceleredir, içinde bulunduğu kabı da yücelere kaldırır.
  • میل بادش چون سوی بالا بود ** ظرف خود را هم سوی بالا کشد
  • Peygamberlerin cinsinden olan canlar da çekişe çekişe onların yanına giderler.
  • باز آن جانها که جنس انبیاست ** سوی‌ایشان کش کشان چون سایه‌هاست
  • Çünkü bu kısımdan olan kişinin aklı üstündür, şüphe yok ki akıl da yaradılış bakımından melekle aynı cinstendir.
  • زانک عقلش غالبست و بی ز شک ** عقل جنس آمد به خلقت با ملک
  • Nefis havası da düşmana üstündür, fakat nefis, aşağılık cinstendir, aşağılık âlemine gider!
  • وان هوای نفس غالب بر عدو ** نفس جنس اسفل آمد شد بدو
  • Kıpti, kötü Firavun' un cinsindendi. İsrail oğulları kabilelerine mensup olanlar da Allah kelimi Musa'nın cinsinden. 2705
  • بود قبطی جنس فرعون ذمیم ** بود سبطی جنس موسی کلیم