English    Türkçe    فارسی   

4
2717-2766

  • Haman'a meylin varsa Haman'dansın. Musa'ya meylin varsa Sübhan'dan!
  • گر بهامان مایلی هامانیی ** ور به موسی مایلی سبحانیی
  • İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... Nefisle akıl, ikisi de sende karışık!
  • ور بهر و مایلی انگیخته ** نفس و عقلی هر دوان آمیخته
  • İkisi de savaşta, kendine gel, kendine! Çalış da manalar, suretlere üstün olsun!
  • هر دو در جنگند هان و هان بکوش ** تا شود غالب معانی بر نقوش
  • 2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin. Savaş âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu! 2720
  • در جهان جنگ شادی این بسست ** که ببینی بر عدو هر دم شکست
  • O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri söyledi.
  • آن ستیزه‌رو بسختی عاقبت ** گفت با هامان برای مشورت
  • Allah Kelim' inin vaatlerini anlattı, o sapığı kendisine mahrem etti!
  • وعده‌های آن کلیم‌الله را ** گفت و محرم ساخت آن گمراه را
  • Firavun'un, Musa aleyhiselâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a danışması
  • مشورت کردن فرعون با وزیرش هامان در ایمان آوردن به موسی علیه‌السلام
  • Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp yakasını yırttı.
  • گفت با هامان چون تنهااش بدید ** جست هامان و گریبان را درید
  • O melun naralar attı, ağladı... Kavuğunu, sarığını yere attı.
  • بانگها زد گریه‌ها کرد آن لعین ** کوفت دستار و کله را بر زمین
  • 2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın yüzüne karşı söyledi? 2725
  • که چگونه گفت اندر روی شاه ** این چنین گستاخ آن حرف تباه
  • Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline getirmişsin.
  • جمله عالم را مسخر کرده تو ** کار را با بخت چون زر کرده تو
  • Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler, batıdan da!
  • از مشارق وز مغارب بی‌لجاج ** سوی تو آرند سلطانان خراج
  • Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini öpüyorlar!
  • پادشاهان لب همی مالند شاد ** بر ستانه‌ی خاک تو این کیقباد
  • Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
  • اسپ یاغی چون ببیند اسپ ما ** رو بگرداند گریزد بی عصا
  • Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi kulların en aşağısı mı olacaksın? 2730
  • تاکنون معبود و مسجود جهان ** بوده‌ای گردی کمینه‌ی بندگان
  • Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha hoş!
  • در هزار آتش شدن زین خوشترست ** که خداوندی شود بنده‌پرست
  • Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
  • نه بکش اول مرا ای شاه چین ** تا نبیند چشم من بر شاه این
  • Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
  • خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
  • Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
  • خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
  • Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi? 2735
  • بندگان‌مان خواجه‌تاش ما شوند ** بی‌دلان‌مان دلخراش ما شوند
  • Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
  • چشم‌روشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
  • Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
  • تزییف سخن هامان علیه‌اللعنه
  • Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
  • دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ می‌باخت او
  • A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
  • دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بی‌گناهان را مگو دشمن به کین
  • Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
  • پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
  • Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider! 2740
  • گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان
  • Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
  • مشرق و مغرب چو تو بس دیده‌اند ** که سر ایشان ز تن ببریده‌اند
  • Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
  • مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار
  • Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
  • تو بدان فخر آوری کز ترس و بند ** چاپلوست گشت مردم روز چند
  • Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
  • هر کرا مردم سجودی می‌کنند ** زهر اندر جان او می‌آکنند
  • 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da! 2745
  • چونک بر گردد ازو آن ساجدش ** داند او کان زهر بود و موبدش
  • Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
  • ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
  • Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
  • این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
  • Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
  • چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
  • Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
  • بعد یک‌دم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
  • Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti? 2750
  • گر نذاری زهری‌اش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد
  • Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
  • چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
  • Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
  • ور بیابد خسته‌ی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
  • O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
  • گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بی‌گناه و بی‌خطا
  • Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
  • وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz! 2755
  • راه‌زن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
  • چون شکسته می‌رهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
  • Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
  • آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
  • Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
  • تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
  • Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki? 2760
  • مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر می‌روی
  • Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
  • هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
  • Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
  • سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
  • Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
  • نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست
  • Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
  • هر که بالاتر رود ابله‌ترست ** که استخوان او بتر خواهد شکست
  • Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır! 2765
  • این فروعست و اصولش آن بود ** که ترفع شرکت یزدان بود
  • Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
  • چون نمردی و نگشتی زنده زو ** یاغیی باشی به شرکت ملک‌جو