English    Türkçe    فارسی   

5
1555-1604

  • Bir zamancağız gaflet devri yürüyüp gitsin diye ana yolun üstünde toplanmış bir hayalden başka bir şey değildir. 1555
  • جز خیالی منعقد بر شاه‌راه  ** تا بماند دور غفلت چند گاه 
  • Adem aleyhisselam'ın bedeni, ilk yaratılırken Tanrının Cebrail aleyhisselam'a "Yürü, şu yeryüzünden bir avuç toprak al", bir rivayete göre de "Her yerden avuç avuç toprak al"diye emretmesi
  • در ابتدای خلقت جسم آدم علیه‌السلام کی جبرئیل علیه‌السلام را اشارت کرد کی برو از زمین مشتی خاک برگیر و به روایتی از هر نواحی مشت مشت بر گیر 
  • Sanat sahibi Tanrı, hayra, şerre uğramak, sınamak üzere Adem’i yaratmak istediği zaman,
  • چونک صانع خواست ایجاد بشر  ** از برای ابتلای خیر و شر 
  • Özü doğru Cebrail’e “Yürü, yeryüzünden bir avuç toprak ödünç al” buyurdu.
  • جبرئیل صدق را فرمود رو  ** مشت خاکی از زمین بستان گرو 
  • Cebrail hizmete bel bağlayıp alemlerin rabbinin emrini yerine getirmek üzere yeryüzüne geldi.
  • او میان بست و بیامد تا زمین  ** تا گزارد امر رب‌العالمین 
  • O, buyruk kulu, yere el attı. Toprak, kendini çekti, çekindi.
  • دست سوی خاک برد آن متمر  ** خاک خود را در کشید و شد حذر 
  • Dile gelip yalvarmaya, tek yaratıcı hürmetine beni bırak, yürü git, canımı bağışla. O yürük atinin yularını çek benden. 1560
  • پس زبان بگشاد خاک و لابه کرد  ** کز برای حرمت خلاق فرد 
  • Benden yaratılacak insan, tekliflere uğrayacak, tehlikelere düşecek.
  • ترک من گو و برو جانم ببخش  ** رو بتاب از من عنان خنگ رخش 
  • Tanrı hakkı için beni bırak, alma.
  • در کشاکشهای تکلیف و خطر  ** بهر لله هل مرا اندر مبر 
  • Tanrı seni seçti, Levih’teki bilgiyi sana gösterdi. O lütuf hakkı için vazgeç benden.
  • بهر آن لطفی که حقت بر گزید  ** کرد بر تو علم لوح کل پدید 
  • Tanrı ihsanı ile meleklere hoca oldun. Daima Tanrı ile konuşmadasın.
  • تا ملایک را معلم آمدی  ** دایما با حق مکلم آمدی 
  • Peygamberlerin de elçisi olacaksın. Sen vahiy canının hayatısın bedeni değil. 1565
  • که سفیر انبیا خواهی بدن  ** تو حیات جان وحیی نی بدن 
  • İsrafil bedenlere can verir, sen cana can verirsin. O yüzden İsrafil’den üstünsün.
  • بر سرافیلت فضیلت بود از آن  ** کو حیات تن بود تو آن جان 
  • O, sur’u üfürür, bedenlere can gelir. Senin nefesin mücerret gönüllere can bağışlar.
  • بانگ صورش نشات تن‌ها بود  ** نفخ تو نشو دل یکتا بود 
  • Bedendeki canın canı, gönlün diriliğidir. Şu halde senin ihsanın, İsrafil’in ihsanından üstündür.
  • جان جان تن حیات دل بود  ** پس ز دادش داد تو فاضل بود 
  • Sonra Mikâil bedenlere fizik verir. Senin çalışmansa aydın gönlü rızıklandırır.
  • باز میکائیل رزق تن دهد  ** سعی تو رزق دل روشن دهد 
  • O kile vergisiyle eteğini doldurmuştur. Senin rızkınsa kileye sığmaz. 1570
  • او بداد کیل پر کردست ذیل  ** داد رزق تو نمی‌گنجد به کیل 
  • Kahır ve şiddet sahibi Azrail’den de üstünsün. Rahmetin, gazaptan fazla ve üstün olduğu gibi.
  • هم ز عزرائیل با قهر و عطب  ** تو بهی چون سبق رحمت بر غضب 
  • Arşı bu dördü taşırlar. Sen bunların padişahısın. Hakikatte uyanıklık bakımından dördünün en yücesi en üstünüsün.
  • حامل عرش این چهارند و تو شاه  ** بهترین هر چهاری ز انتباه 
  • Mahşer günü görürsün ki arşı sekiz melek taşır. O zaman sekizinin en üstünü yine sen olacaksın demeye başladı.
  • روز محشر هشت بینی حاملانش  ** هم تو باشی افضل هشت آن زمانش 
  • Bu çeşit sayıp dökmeye, ağlayıp yalvarmaya koyuldu. Çünkü o, bundaki maksadın ne olduğunu anlamış, bundan bir koku almıştı.
  • هم‌چنین برمی‌شمرد و می‌گریست  ** بوی می‌برد او کزین مقصود چیست 
  • Cebrail utanç madeniydi. O antlar, yolunu bağladı. 1575
  • معدن شرم و حیا بد جبرئیل  ** بست آن سوگندها بر وی سبیل 
  • Yer, pek çok yalvardığı, antlar, yeminler verdiği için geri döndü, dedi ki: Ey kulların rabbi!
  • بس که لابه کردش و سوگند داد  ** بازگشت و گفت یا رب العباد 
  • Ben senin işinde serseri değildim. Fakat aramızda geçen şeyleri, söylenen sözleri sen daha iyi bilirsin.
  • که نبودم من به کارت سرسری  ** لیک زانچ رفت تو داناتری 
  • Adlarından bir adı andı ki ey her şeyi gören Tanrı, o adın korkusundan yedi gökte dönmesini terk eder durur.
  • گفت نامی که ز هولش ای بصیر  ** هفت گردون باز ماند از مسیر 
  • Utandım adından sıkıldım. Yoksa bir avuç toprak getirmek kolay bir şey.
  • شرمم آمد گشتم از نامت خجل  ** ورنه آسانست نقل مشت گل 
  • Sen meleklere öyle bir kuvvet vermişsin ki bu gökleri bile yırtarlar. 1580
  • که تو زوری داده‌ای املاک را  ** که بدرانند این افلاک را 
  • Tanrının; insanların babası ve Tanrı halifesi olan ,melekler tarafından secde edilen ve onlara hocalık eden Adem aleyhisselam'ın mübarek bedenini yoğurmak üzere bir avuç toprak alması için Mikail aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
  • فرستادن میکائیل را علیه‌السلام به قبض حفنه‌ای خاک از زمین جهت ترکیب ترتیب جسم مبارک ابوالبشر خلیفة الحق مسجود الملک و معلمهم آدم علیه‌السلام 
  • Tanrı, Mikail’e “Sen yeryüzüne in de ondan aslan gibi bir avuç toprak kapıver” dedi.
  • گفت میکائیل را تو رو به زیر  ** مشت خاکی در ربا از وی چو شیر 
  • Mikail yeryüzüne gelip ondan bir avuç toprak kapacağı zaman,
  • چونک میکائیل شد تا خاکدان  ** دست کرد او تا که برباید از آن 
  • Yeryüzü titredi, ağlamaya, yalvarmaya, gözyaşları dökmeye başladı.
  • خاک لرزید و درآمد در گریز  ** گشت او لابه‌کنان و اشک‌ریز 
  • Gönlü yanarak yalvardı, kanlı gözyaşı dökerek ant verdi, dedi ki:
  • سینه سوزان لابه کرد و اجتهاد  ** با سرشک پر ز خون سوگند داد 
  • Lütuf sahibi eşsiz Tanrı hakkı için ki seni, Arsı taşıyan ulu melekler arasına kattı. 1585
  • که به یزدان لطیف بی‌ندید  ** که بکردت حامل عرش مجید 
  • Aleme Rızk veren kilelerin memurusun, lütuf ve ihsan susuzlarına avuç,avuç su verirsin.
  • کیل ارزاق جهان را مشرفی  ** تشنگان فضل را تو مغرفی 
  • Çünkü Mikail sözü kileden üremedir. Mikail fizik veren kilecidir.
  • زانک میکائیل از کیل اشتقاق  ** دارد و کیال شد در ارتزاق 
  • Bana aman ver, azat et beni. Bak kanlı gözyaşlarına bulandım da seninle öyle konuşuyorum.
  • که امانم ده مرا آزاد کن  ** بین که خون‌آلود می‌گویم سخن 
  • Melek, Tanrı merhametinin madenidir. Dedi ki: Şimdi ben şu yaranın üstüne nasıl tuz ekeyim?
  • معدن رحم اله آمد ملک  ** گفت چون ریزم بر آن ریش این نمک 
  • Nitekim Şeytan da kahır madenidir. Adem oğullarından bu yüzden feryat eder. 1590
  • هم‌چنانک معدن قهرست دیو  ** که برآورد از نبی آدم غریو 
  • Yiğidim, merhamet, gazaptan fazladır, gazaba üstündür. Tanrı sıfatlarından lütuf, kahrın üstündedir.
  • سبق رحمت بر غضب هست ای فتا  ** لطف غالب بود در وصف خدا 
  • Kullar da onun huyundadır, tulumlar onun suyu ile doludur.
  • بندگان دارند لابد خوی او  ** مشکهاشان پر ز آب جوی او 
  • O Tanrı Resulü, o sülük kılavuzu “İnsanlar padişahların dinindedir” demiştir.
  • آن رسول حق قلاوز سلوک  ** گفت الناس علی دین الملوک 
  • Mikail, din rabbinin tapısına, eli yeni boş olarak gitti.
  • رفت میکائیل سوی رب دین  ** خالی از مقصود دست و آستین 
  • Dedi ki: Ey sırları bilen tek padişah, toprak ağlayıp inledi, yolumu bağladı benim. 1595
  • گفت ای دانای سر و شاه فرد  ** خاک از زاری و گریه بسته کرد 
  • Senin yanında gözyaşının bir değeri vardır. İşitmezlikten gelemedim.
  • آب دیده پیش تو با قدر بود  ** من نتانستم که آرم ناشنود 
  • Ahın feryadın sence yüce bir değeri var. O hukuku terk etmek elimden gelmedi.
  • آه و زاری پیش تو بس قدر داشت  ** من نتانستم حقوق آن گذاشت 
  • Sence yaşlı gözün pek değeri var. Artık ben, nasıl inat edebilirdim?
  • پیش تو بس قدر دارد چشم تر  ** من چگونه گشتمی استیزه‌گر 
  • Kul, günde beş kere namaza gel, feryad et diye davet edilir.
  • دعوت زاریست روزی پنج بار  ** بنده را که در نماز آ و بزار 
  • Müezzinin “Haydi felaha” demesi yok mu? O felah, bu ağlayış bu sızlanıştır. 1600
  • نعره‌ی مذن که حیا عل فلاح  ** وآن فلاح این زاری است و اقتراح 
  • Sen kimi dertle hasta etmek istersen onun gönlüne ağlayış yolunu kapatırsın.
  • آن که خواهی کز غمش خسته کنی  ** راه زاری بر دلش بسته کنی 
  • Bu suretle de defeden olmaz, bela gelip çatar. Çünkü sızlanma şefaatçısı bulunmaz.
  • تا فرو آید بلا بی‌دافعی  ** چون نباشد از تضرع شافعی 
  • Birisini beladan kurtarmak istersen gönlüne sızlanmayı getirirsin.
  • وانک خواهی کز بلااش وا خری  ** جان او را در تضرع آوری 
  • Kuran’da şiddetli azaba uğrayan ümmetler hakkında dedin ki:
  • گفته‌ای اندر نبی که آن امتان  ** که بریشان آمد آن قهر گران