پای ظاهر در صف مسجد صواف ** پای معنی فوق گردون در طواف
İşte her cüz'ü böyle say... bu, vakit içindedir, zamana bağlıdır, oysa ondan da hariçtir.
جزو جزوش را تو بشمر همچنین ** این درون وقت و آن بیرون حین
Zamana bağlı olan, ecele kadar durur, öbürüyse, ebediyete dost, ezele eştir.
این که در وقتست باشد تا اجل ** وان دگر یار ابد قرن ازل
Bir adı iki devlet sahibidir, bir sıfatı iki kıble imamı.
هست یک نامش ولی الدولتین ** هست یک نعتش امام القبلتین
Ona ne halvetin lüzumu vardır, ne çilenin. Hiçbir bulut, onu örtemez.
خلوت و چله برو لازم نماند ** هیچ غیمی مر ورا غایم نماند
Halvet yurdu, güneş değirmisidir, artık ona nasıl olur da yabancı gece, perde kesilir?3610
قرص خورشیدست خلوتخانهاش ** کی حجاب آرد شب بیگانهاش
Hastalık ve perhiz zamanı geçti, buhran kalmadı. Küfür, iman oldu, küfran kalmadı.
علت و پرهیز شد بحران نماند ** کفر او ایمان شد و کفران نماند
Elif gibi, doğruluğu yüzünden öne geçmiştir. Onda kendi sıfatlarından hiçbir şey kalmamıştır.
چون الف از استقامت شد به پیش ** او ندارد هیچ از اوصاف خویش
Kendi huylarından çıkmış tek olmuş... canı, canına can katan sevgiliyse çırçıplak bir hale gelmiştir.
گشت فرد از کسوهی خوهای خویش ** شد برهنه جان به جانافزای خویش
O tek ve benzersiz, eşsiz örneksiz padişahın huzuruna çırçıplak gidince padişah, ona kendi kutlu sıfatlarından bir elbise giydirmiştir.
چون برهنه رفت پیش شاه فرد ** شاهش از اوصاف قدسی جامه کرد
Padişahın sıfatlarından bir elbiseye bürünmüş, kuyudan mevki ve ikbal sayvanının üstüne uçmuştur.3615
خلعتی پوشید از اوصاف شاه ** بر پرید از چاه بر ایوان جاه
Tortulu bir şey saf oldu mu böyle olur. Tıpkı onun gibi o da tasın dibinden üstüne çıkmıştır.
این چنین باشد چو دردی صاف گشت ** از بن طشت آمد او بالای طشت
Tasın dibindeyken tortuluydu, toprak cüzülerı, ona karışmış, o şomluk onu bulandırmıştı.
در بن طشت از چه بود او دردناک ** شومی آمیزش اجزای خاک
Hiç de hoş olmayan dost, onun kolunu kanadını bağlamıştı. Fakat o, aslında yüceydi.
یار ناخوش پر و بالش بسته بود ** ورنه او در اصل بس برجسته بود
"Yeryüzüne inin" sesi gelince onu Harut gibi baş aşağı asakodu.
چون عتاب اهبطوا انگیختند ** همچو هاروتش نگون آویختند
Harut, gökteki meleklerdendi, bir azar yüzünden öylece asılı kaldı.3620
بود هاروت از ملاک آسمان ** از عتابی شد معلق همچنان
Baş aşağı asılı kalmasının sebebi, baştan çıkması, kendisini baş sanması ve yalnızca öne geçmeye kalkışmasıydı.
سرنگون زان شد که از سر دور ماند ** خویش را سر ساخت و تنها پیش راند
Sepet, kendisini suyla dolu görünce nazlandı, istiğnaya girişti de sudan çekildi hani.
آن سپد خود را چو پر از آب دید ** کر استغنا و از دریا برید
Fakat ciğerinde bir katrecik suyu bile kalmadı. Bunun üzerine deniz, acıdı da onu tekrar davet etti.
بر جگر آبش یکی قطره نماند ** بحر رحمت کرد و او را باز خواند
Denizden sebepsiz bir hizmet karşılığı olmaksızın rahmet gelir. Bu, ne kutlu andır.
رحمتی بیعلتی بیخدمتی ** آید از دریا مبارک ساعتی
Tanrı hakkı için denizin etrafında dönüp dolaşmak, denizde gezenlerin yüzleri, sarı olsa bile aldırış etmemek gerek.3625
الله الله گرد دریابار گرد ** گرچه باشند اهل دریابار زرد
Denizin etrafında dönüp dolaşmak ki Tanrı’nın lûtfu, bağışlaması gelip çatıversin de sararmış yüz, bir mücevher bularak kızarsın.
تا که آید لطف بخشایشگری ** سرخ گردد روی زرد از گوهری
Yüzün sarı rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuşmayı beklemektedir.
زردی رو بهترین رنگهاست ** زانک اندر انتظار آن لقاست
Fakat bir adamın yüzünde parlayıp duran kırmızılık, o adamın canının, bulunduğuna kani olmasındandır.
لیک سرخی بر رخی که آن لامعست ** بهر آن آمد که جانش قانعست
Halbuki insanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. Bu solgunluk ve arıklık, bedene ait illetlerden değildir.
که طمع لاغر کند زرد و ذلیل ** نیست او از علت ابدان علیل
Hastalıksız bir sarı yüz görse Calinas'un bile aklı şaşar.3630
چون ببیند روی زرد بیسقم ** خیره گردد عقل جالینوس هم
Fakat tamahı bağladın mı Tanrı nurlarına dalarsın. Mustafa, bunun için "Tamaha düşenin nefsi alçalır" demiştir.
چون طمع بستی تو در انوار هو ** مصطفی گوید که ذلت نفسه
Gölgesiz nur, lâtiftir, yücedir. Kafes kafes vuran nura, bir kalburdan aksetmededir. O kafes şeklindeki gölge, kalburun gölgesidır.
نور بیسایه لطیف و عالی است ** آن مشبک سایهی غربالی است
Âşıklar, bedenlerinin çıplak olmasını isterler. Fakat erkekliği olmıyana ha elbise olmuş, ha olmamış!
عاشقان عریان همیخواهند تن ** پیش عنینان چه جامه چه بدن
O ekmek ve sofra, oruçlulara çıkar. At sineğine çorba nedir, tencere ne?
روزهداران را بود آن نان و خوان ** خرمگس را چه ابا چه دیگدان
Padişahın Eyaz'a, halini söyle de müşküle düşenlerle seni kınayanların müşküllerini hallet. Onları bu müşkülde bırakmak erlik değildir diye bir kere daha emretmesi
دگربار استدعاء شاه از ایاز کی تاویل کار خود بگو و مشکل منکران را و طاعنان را حل کن کی ایشان را در آن التباس رها کردن مروت نیست
Bu söz, hadde hesaba sığmaz... Ey Eyaz, sen şimdi ahvalini söyle.3635
این سخن از حد و اندازهست بیش ** ای ایاز اکنون بگو احوال خویش
Senin ahvalin, bir yenilik madeninden meydana gelmede. Sen bu hallere nasıl razı olabilirsin ki?
هست احوال تو از کان نوی ** تو بدین احوال کی راضی شوی
Hadi, o güzel hallerini anlat da şu beş duyguyla altı cihet ahvalinin başına toprak saç!
هین حکایت کن از آن احوال خوش ** خاک بر احوال و درس پنج و شش
iç ahvali, söze gelmiyorsa sana tek ve çift perdesi altında dış halini söyleyeyim:
حال باطن گر نمیآید بگفت ** حال ظاهر گویمت در طاق وجفت
Bil ki sevgilinin lûtfiyle ölümün acılıkları bile cana şeker kamışından daha hoş gelmede.
که ز لطف یار تلخیهای مات ** گشت بر جان خوشتر از شکرنبات
O tatlı nebattan denize bir toz uçsa denizin tuzluluğu kalmaz, baştanbaşa tatlılaşır.3640
زان نبات ار گرد در دریا رود ** تلخی دریا همه شیرین شود
Ey emniyetli dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir, sonra yine geldiği gibi gayp âlemine gider.
صدهزار احوال آمد همچنین ** باز سوی غیب رفتند ای امین
Her günün hali, düne benzer. Ahval, ırmak gibi akar durur, onu bağlıyacak hiçbir şey yoktur.
حال هر روزی بدی مانند نی ** همچو جو اندر روش کش بند نی
Her günün neşesi, bir başka çeşittir. Her günün düşüncesinde bir başka eser vardır.
شادی هر روز از نوعی دگر ** فکرت هر روز را دیگر اثر
İnsanın bedeni, bir konuk evine, çeşitli düşünceler de ayrı ayrı konuklara benzer. Arif, o neşeli ve gamlı düşüncelere razıdır, âdeta gariplerin hatırını hoş eden Halil Peygambere benzer. Onun kapısı da konuğu ağırlamak için daima kâfire de açıktı, mümine de, emin olana da açıktı, haine de. Bütün konuklara güler yüz gösterirdi.
تمثیل تن آدمی به مهمانخانه و اندیشههای مختلف به مهمانان مختلف عارف در رضا بدان اندیشههای غم و شادی چون شخص مهماندوست غریبنواز خلیلوار کی در خلیل باکرام ضیف پیوسته باز بود بر کافر و مومن و امین و خاین و با همه مهمانان روی تازه داشتی
Delikanlım, bu denen bir konuk evidir. Her sabah, oraya koşa koşa bir yeni konuk gelir.
هست مهمانخانه این تن ای جوان ** هر صباحی ضیف نو آید دوان
Sakın bu, benim boynumda kaldı deme. Şimdicik yine uçar, yokluk âlemine gider.3645
هین مگو کین مانند اندر گردنم ** که هم اکنون باز پرد در عدم
Gayb âleminden gönlüne ne gelirse konuktur, onu hoş tut.
هرچه آید از جهان غیبوش ** در دلت ضیفست او را دار خوش
Bir eve konuk geldi. Ev sahibinin karısı, yağmur başladı, konuk boynumuzda kaldı dedi.
حکایت آن مهمان کی زن خداوند خانه گفت کی باران فرو گرفت و مهمان در گردن ما ماند
Birisine ansızın konuk geldi. Ev sahibi, konuğunu gerdanlık gibi boyuna taktı.
آن یکی را بیگهان آمد قنق ** ساخت او را همچو طوق اندر عنق