English    Türkçe    فارسی   

6
2017-2066

  • Ateşli şarabı ver avucuma da ondan sonra benim sarhoşça debdebemi, azametimi seyret.
  • O yoksul, defineyi elde edemedi ama söyle, beklesin. Çünkü biz, bu anda neşeye gark olduk.
  • Ey yoksul, artık sen Allahya sığın. Ben gark oldum, benden yardım isteme!
  • Artık o hikâyelerde işim yok benim. Ne kendimden haberim var, ne sakalımdan! 2020
  • İçine bir kıl bile sığmayan şaraba gurur, izzeti nefis filân sığar mı hiç?
  • Sâki, büyük bir sağrak sun da şu zengini sakalından, bıyığından kurtar.
  • Gururundan bize bıyık buruyor, fakat bize hasedinden de sakalını yolup durmada.
  • Onun bütün riyalarını, düzenlerini biliyoruz. O mattır, mattır, mat.
  • Pir, beş yüz yıl sonra, ondan ne doğacak? Kıldan kıla ve apaçık görür. 2025
  • Halkın aynada gördüğünü, pir, pişmemiş kerpiçte görür.
  • Kaba sakallının evinde görmediği, köseye bir bir görünür.
  • Denize git, sen balık oğlusun. Neden çerçöp gibi sakalına düştün böyle?
  • Çerçöp değilsin sen, bu senden uzaktır. Sana inciler bile haset eder. Denizde, dalgalar arasında olman daha doğrudur.
  • Deniz birdir. Eşi, ortağı yoktur. İncisi balığı da dalgasından başka bir şey değildir. 2030
  • Ona eş, ortak olsun... Buna imkân yoktur. Böyle şey, o denizden, o denizin pak dalgasından uzaktır.
  • Denizde ikilik ve ıstırap yoktur. Fakat şaşıya ne söyleyeyim? Hiç, hiç!
  • Ey şemen, şaşılara arkadaşız madem, müşrikçe konuşmak gerek.
  • O birlik, vasıf ve hal bakımındandır. Fakat söz meydanına ancak ikilik gelebilir.
  • Ya şaşı gibi bu ikiliği iç, yahut ağzını yum, güzelce sus! 2035
  • Yahut da nöbetle gâh sus, gâh söyle. Hâsılı şaşıca davul döv vesselâm.
  • Bir mahrem gördün mü can sırrını söyle. Gül gördün mü bülbüller gibi nâra at.
  • Hileyle, geçici şeylerle dolu bir tulum görürsen dudağını kapat, kendini küp haline sok.
  • O, suyun düşmanıdır, onun önünde oynama. Yoksa bilgisizlik taşını atar, küpü kırar.
  • 2040
  • Cahilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara cilâdır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilâlanır.
  • Nemrut’un ateşi, İbrahim’e bir ayna temizliği verdi, aynayı cilalâr gibi onu da arıttı, cilâladı.
  • Nuh kavminin cefası ile Nuh’un sabrı, Nuh’a ruh cilâsı oldu.
  • Allah,sırrını kutlasın Şeyh Hasan-ı Harkani’ye ait hikâye
  • Bir derviş, Ebül-Huseyn-i Harkan’ın şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı.
  • Dağlar aştı, uzun ovalar geçti. Şeyh’i görmek için özü doğru olarak, Allahya yalvarıp yakararak bunca yol aldı. 2045
  • Yolda gördüğü cefalar, çektiği eziyetler, anlatılmaya değer ama ben kısa kesiyorum.
  • O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O padişahın evini sordu.
  • Öğrenip kapısına geldi, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu. Şeyhin karısı, kapıdan başını çıkardı.
  • Ey kerem sahibi, ne istiyorsun? dedi. Derviş, ziyaret için geldim deyince.
  • Kadın kahkahayla gülüp dedi ki: Sakalına bak yahu. Hele şu yolculuğa, şu uğradığın derde bak. 2050
  • Yerinde, yurdunda işin yok muydu da beyhude yere yollara düştün?
  • Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın?
  • Yahut da şeytan sana bir boyunduruk urdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapısını açtı.
  • Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dırıldandı durdu. Onların hepsini söyleyemem ben.
  • Kadının sayısız gülümsemesinden, hikâyeler söylemesinden derviş, pek dertlendi, dertlere uğradı. 2055
  • Derviş’in Şeyh nerede,onu nerede arayalım diye sorması,Şeyh’in karısının da kötü kötü cevap vermesi
  • Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!
  • Kadın dedi ki: O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder.
  • Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür.
  • Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.
  • Onun işi gücü lâftır, kâse yalayıcı, hazır sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayılmış nasılsa. 2060
  • Bu kavim İsrail oğullarına benzer, öküze taparlar. Böyle bir öküze el vurup adarlar işte.
  • Bu hazır sofraya oturan adama kapılan, geceleyin bir leştir, gündüzün işsiz güçsüz bir adam.
  • Bunlar, yüzlerce bilgiyi, yüceliği bırakmışlardır da bir hileye, bir riyâya kapılmışlardır. İşte hal bu.
  • Nerede Musa’nın soyu? Gelse de şu öküze tapanların kanlarını dökse…yazık!
  • Şeriatı, Allahdan ürküp sakınmayı ardına atmış. Nerede Ömer? Gelse de şiddetle doğruluğu emretse! 2065
  • Bunlar, her kötü şeyi mübah biliyorlar. Bu ibahilik bunlardan yayıldı, fesatçı kalleşe de ruhsat oldu âdeta.