English    Türkçe    فارسی   

6
3399-3448

  • Sana bir dert vereyim, seni bir zahmete sokayım da bir daha güneşten çekinmeyesin!
  • Yusuf-u Sıddıyk’ın Tanrı rahmet etsin, Tanrı’dan başkasından yardım istemesi ve “Beni efendine söyle” demesi yüzünden zindanda beş küsur yıl kalması ve bu sözünün cezasını çekmesi
  • Yusuf da, zindanda bulunan birisine yalvardı, yakardı. 3400
  • Ondan yardım diledi, dedi ki: Buradan çıkınca ve Padişahın tapısında işin düzelince,
  • O azizin huzurunda beni an, halimi söyle de beni bu hapisten kurtarsın.
  • Hiç sıkıntı içinde bulunan bir mahpus nasıl olur da başka bir mahpusu kurtarabilir?
  • Dünyadakilerin hepsi de mahpustur. Zindandadır. Şu fani dünyada ölümü bekleyip dururlar.
  • Pek nadirdir öyle bir adam ki bedeni zindanda ruhu yedinci kat gökte olsun. 3405
  • Hasılı Yusuf da o adamı kendine yardımcı gördüğünden zindanda beş küsur yıl kaldı.
  • Şeytan, o adamın aklından Yusuf’u çıkardı, gönlünden Yusuf’un sözünü kaybetti.
  • O güzel huyludan böyle bir suç meydana geldiği için adalet sahibi Tanrı, onu yıllarca zindanda bıraktı.
  • Adalet güneşinin ne kusuru oldu ki sen, yarasa gibi karanlıklara düştün?
  • Denizden, buluttan ne kusur meydana geldi ki sen, kumdan seraptan yardım istiyorsun? 3410
  • Halk, aklı ermeyenler, yarasa tabiatındadırlar. Onlar geçici şeylere başvururlar, kendileri gibi her şeyleri gelgeçtir. Fakat ey Yusuf, senin bari gözün açık.
  • Bir yarasa, karanlıklara başvurur, olmayacak şeylere müracaat eder.Fakat padişah doğanın gözüne ne oldu ki dedi.
  • Üstad, bu suç yüzünden bir daha çürümüş sopaya dayanma, çürük tahtaya basma diye onu cezalandırdı.
  • Fakat Yusuf’u da gönlüne o mahpusluktan bir dert gelmesin diye kendisiyle meşgul etti.
  • Tanrı ona öyle bir ünsiyet öyle bir sarhoşluk ver di ki, gözünde ne zindan kaldı ne karanlık. 3415
  • Zindan, rahimden daha aşağılık, daha kötü, daha karanlık, daha kanlı ve daha kokuşuk değil ya.
  • Tanrı, rahimde sana kendi tarafından bir pencere açınca bedenin günden güne gelişti.
  • O zindanda, kıyas kabul etmez bir zevkle bedenin duyguları, adeta dikilmiş bir ağaç gibi güzelce açıldı.
  • O rahimden çıkmak sana pek güç gelirdi. Ananın kasığından arkaya doğru kaçardın.
  • Lezzet dışardan gelmez içten gelir. Bunu böyle bil. Köşkleri kaleleri aramayı ahmaklık say. 3420
  • Birisi Mescit bucağında sarhoş ve neşelidir. Öbürü bağda bahçede suratını asar, muradına erişmez, bir zevk bulamaz.
  • Köşk bir şey değildir. Bedenini yık. Define yıkık yerdedir a benim beyim.
  • Görmüyor musun bunu? Şarap meclisinde sarhoş, yıkılınca zevk alıyor.
  • Ev suretlerle dolu ama yık onu. Yık da defineyi bul sonra yine yap.
  • Tasvir ve hayal nakışlarıyla dolu bir ev. Şu resimler de vuslat definesinin üstüne çekilmiş perdeye benzer. 3425
  • Şu gönülde suretler coşup duruyor ya. Onların hepsi, definenin ışığı, altınların parlayışı.
  • Su, arı durudur, fakat üstünü köpük kaplamış köpük, suya bir şey vurmasına mani oluyor.
  • Değerli can da latiftir, coşkundur. Fakat insanın bedeni onun üstüne çekilmiş bir perdedir.
  • Halkın dilinde söyleneduran atalar sözünü duysana: Bize bizden gelir her ne gelirse.
  • 3430.Bu köpüğe tapan susuzlar da köpük yüzünden arı duru sudan uzaklaşmışlardır. 3430
  • Ey güneş! Sen gibi bir kıblemiz, bir imanımız varken yine de geceye tapmakta, yarasalık etmekteyiz.
  • Ey yardımı dilenen! Lütfet de bu yarasaları, civarında uçur, onları bu yarasalıktan kurtar.
  • Bu genç bana müracaat etti, bu suç yüzünden yol sapıttı, seni kaybetti. Fakat sen onun kusuruna bakma.
  • Ormanlardaki aslanın gönlünden bir şeyler geçer ya. İmadülmülk’ ün gönlünden de bu düşünceler geçmekteydi.
  • Görünüşte Padişahın huzurundaydı. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu. 3435
  • Melekler gibi elest ülkesinde her an yeniden yeniye şarap içmekte sarhoş olmaktaydı.
  • İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
  • O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
  • O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
  • Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu. 3440
  • Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
  • Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
  • Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
  • Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
  • O eşi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir. Bir işaretiyle ay ikiye bölündü. 3445
  • Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
  • Yoksa peygamberlerle Tanrı rasullerinin işleri güçleri göklerden de dışarıdır yıldızlardan da.
  • Feleklerden, şu dönen göklerden dışarı çık da onların işlerini, güçlerini seyret.