English    Türkçe    فارسی   

6
3734-3783

  • Bir nimet olan ekmek ve tuz suretinin eseri suretsiz olan kuvvettir.
  • Savaşta kılıç ve kalkan sureti suretsizlikle yani düşmana üstün olmayla sona erer. 3735
  • Medrese medreseye gidip gelme medresenin türlü, türlü suretleri insan bilgi sahibi olunca dürülür gider.
  • Bu suretler suretsizliğin kuluyken nasıl oluyor da o nimet sahibine yok diyorlar?
  • Bu suretler suretsizlikten vücut bulmuştur. Peki kendilerine bu varlığı verene şu aykırı gidiş onu şu inkar ediş nedir ki?
  • Ha.. suretin inkarı da ondan olur ondan zuhur eder. Bu iş de onun bir aksidir zaten.
  • Her yurdun duvar tavan ve sair suretlerini mimarın düşüncesinin gölgesi bil. 3740
  • Düşünce zamanında taş, tahta ve kerpiç meydanda değildir ama bu, böyledir.
  • Dilediği gibi iş yapan suretsizliktir. Suret, onun elinde bir alete benzer.
  • Bazı, bazı o suretsiz varlık, yokluk gizliliğinden kerem eder, suretlere yüz gösterir.
  • Her suret ondan yardım görür. Bu suretle onun yüceliğinden güzelliğinden kudretinden var olur.
  • Derken yine suretsiz varlık, yüzünü gizler. Suretler ihtiyaçlarından renk ve koku aleminde dilenciliğe başlarlar. 3745
  • Bu suret başka bir suretten yücelik dilerse bu, yol azıtmanın, sapıklığın ta kendisidir.
  • A cevhersiz şu halde neden ihtiyacını başka bir ihtiyaç sahibine arz edersin.
  • Mademki suretler kuldur, Tanrı’ya suret deme. Onu suret sanma, onu bir şeye benzetmeye kalkışma.
  • Yalvar yakar kendini yok etmeye savaş. Çünkü düşünceden suretlerden başka bir şey meydana gelmez.
  • Başka bir suretle gelişmiyor, semirmiyorsan sende, sen yokken doğan suret elbette daha iyidir. 3750
  • Bir şehre gider, o şehrin suretine ulaşırsın. A yolcu, seni oraya çeken suretsizliktir.
  • Mana bakımından, hatta mekansızlık alemine kadar da gidersin. Çünkü zevk ve hoşluk, mekan ve zaman aleminden gayrı bir alemdir.
  • Bir sevgilinin suretine gidersin, onunla eş olmaya, arkadaşlık etmeye can atarsın.
  • Maksattan gafilsin ama mana bakımından suretsizliğe gittin yine.
  • Şu halde hakikatte herkesin taptığı Hak’tır. Çünkü yollara gidenler zevk için giderler suretsizliğe doğru yürürler. 3755
  • Ama bazıları yüzlerini kuyruğa tutmuşlardır. Baş, asıldır ama başı kaybetmişlerdir onlar.
  • Baş, bu sapıklar tarafından kaybedilmiştir. Fakat baş, kuyruk yolundan başlık eder.
  • O, baştan imdat görür, bu kuyruktan. Bir tayfa vardır ki onlar başı da kaybetmişlerdir, kuyruğu da.
  • Hepsi ve her şey kayboldu mu hepsini ve her şeyi bulurlar. Her varlığı her sureti yok etmeye yolundan, külle koşup ulaşırlar.
  • Şehzadelerin Zatüssuver kalesindeki köşkte Çin padişahinin kızının resmini görmeleri, üçünün de kendisinden geçmesi, ona aşık olması, Bu kimin resmi? diye arayıp sormaları.
  • Bu söze son yoktur. Şehzadeler, kalede pek güzel pek alımlı bir resim gördüler. 3760
  • Bundan daha güzel kız görmüşlerdi ama bu resmi görünce derin bir denize daldılar sanki.
  • Çünkü onlara bu kase içinde afyon verilmişti bir kere. Kaseler görünür de o afyon görünmez.
  • Hüş-Rüba kalesi, yapacağını yaptı. Her üçünü de bela kuyusuna attı.
  • Bakış oku yaysız olarak gönüle geldi saplandı. Ey aman bilmez aman, aman!
  • Eski zamanlarda gelip geçmiş nice ümmetleri taştan suret yaktı yandırdı. 3765
  • Dinlerine de ateş saldı. Gönüllerine de.
  • Artık bu suret canlı olursa nasıl olur neler yapmaz o? Fitnesi her an bir başka çeşittir onun.
  • Suret aşkı Şehzadelerin gönlüne mızrak gibi battı. Her biri bulut gibi gözyaşları döküyor, elini dişliyor, yazık diyordu.
  • Padişahın önceden gördüğünü biz şimdi gördük. O eşsiz padişah bize ne kadar antlar verdi.
  • Peygamberlerin bu yüzden bizim üstümüzde çok hakkı vardır. Onlar bizim sonumuzdan haber vermişlerdir. 3770
  • Ektiğin tohumdan ancak diken biter, bu tarafa doğru uçarsan buradan öteye yol yoktur, başka uçacak yer bulamazsın.
  • Tohumu benden al ki mahsül versin. Benim kanadımla uç ki ok, o tarafa fırlasın gitsin.
  • Sen onun mutlaka var olduğunu, varlığının vacip bulunduğunu bilmezsin ama sonunda yine dersin ki hakikaten varlığı vacipmiş.
  • O hakikatte sensin, fakat sonunda hakiki varlığı anlayıp terk edeceğin bu mevhum senliğin o değildir ha!
  • Bu sonraki varlığın, seni evvelki ve hakiki varlığa ulaştırmak ve böyle bir varlığın olduğunu bildirmek için gelmiş asılsız bir varlıktır. 3775
  • Senin senliğinde başka bir sen gizlidir. Bu varlıkla var olup kendini gören kişiye kurban olayım ben.
  • Gencin aynada gördüğünü ihtiyar, ondan önce kerpiçte görür.
  • Biz padişahımızın buyruğundan dışarı çıktık. Babamızın lütuflarına nankörlük ettik.
  • Onun sözünü ehemmiyetsiz bulduk, onun eşsiz inayetlerini mühimsemedik.
  • İşte şimdilik hepimiz de hendeğe düştük. Savaşsız kazalara uğradık, öldürdük. 3780
  • Kendi aklımıza güvendik, fikrimize dayandık da bu tehlikeye çattık.
  • İnce hastalığa tutulan, kendisini nasıl sağlam sanırsa biz de tıpkı onun gibi kendimizi sağlam sandık, hür zannettik.
  • Fakat gizli illet şimdi meydana çıktı, bağlandık, avlandık da ondan sonra kendini gösterdi.