English    Türkçe    فارسی   

6
613-662

  • Artık vakti geldi, soyunayım, sureti bırakayım da baştanbaşa can olayım.
  • وقت آن آمد که من عریان شوم  ** نقش بگذارم سراسر جان شوم 
  • Ey utancın, düşüncenin düşmanı gel! Ben âr ve hayâ perdesini yırttım.
  • ای عدو شرم و اندیشه بیا  ** که دریدم پرده‌ی شرم و حیا 
  • Ey canın uykusunu büyüyle bağlayan sevgili, sen şu âlemde ne katı yürekli sevgilisin. 615
  • ای ببسته خواب جان از جادوی  ** سخت‌دل یارا که در عالم توی 
  • Hemen sabrın boğazını sık da aşkın gönlü kutlu olsun.
  • هین گلوی صبر گیر و می‌فشار  ** تا خنک گردد دل عشق ای سوار 
  • Ey gönlümüzü yurt ve konak edinen dost, ben yanmadıkça aşkın gönlü kutlu olur mu hiç?
  • تا نسوزم کی خنگ گردد دلش  ** ای دل ما خاندان و منزلش 
  • Sen kendi evini yakmadasın, yak. Kimdir bu caiz değil diyecek?
  • خانه‌ی خود را همی‌سوزی بسوز  ** کیست آن کس کو بگوید لایجوز 
  • Ey sarhoş aslan, bu evi yak. Âşıkın evi, böyle olsun, bu daha doğru ve yerinde.
  • خوش بسوز این خانه را ای شر مست  ** خانه‌ی عاشق چنین اولیترست 
  • Bundan böyle bu yanışı kıble edineyim, çünkü ben mumum yandıkça aydınım. 620
  • بعد ازین این سوز را قبله کنم  ** زانک شمعم من بسوزش روشنم 
  • Babacığım, bu gece uykuyu bırak, bir gececik olsun uykusuzlar mahallesine gel de,
  • خواب را بگذار امشب ای پدر  ** یک شبی بر کوی بی‌خوابان گذر 
  • Şu mecnun olanlara pervane gibi vuslat uğruna ölenlere bak.
  • بنگر اینها را که مجنون گشته‌اند  ** هم‌چو پروانه بوصلت کشته‌اند 
  • Halkın aşk denizinde gark olan şu gemisine bak. Sanki aşkın boğazı bir ejderha!
  • بنگر این کشتی خلقان غرق عشق  ** اژدهایی گشت گویی حلق عشق 
  • Gizli, fakat gönüller kapan bir ejderha... Dağ gibi akılları çekiveren bir kehribar.
  • اژدهایی ناپدید دلربا  ** عقل هم‌چون کوه را او کهربا 
  • Hangi güzel koku satanın aklı, ondan haberdar olsa ırmağa bütün tablalarını döküverir. 625
  • عقل هر عطار کاگه شد ازو  ** طبله‌ها را ریخت اندر آب جو 
  • Yürü, yürü... hakikaten bu ırmağın ne misli vardır, ne eşi; sen, bu ırmaktan ebediyen çıkamazsın.
  • رو کزین جو برنیایی تا ابد  ** لم یکن حقا له کفوا احد 
  • Ey yalancı gözünü aç da bak. Ne vakte dek ben şunu, bunu bilmem diyeceksin.
  • ای مزور چشم بگشای و ببین  ** چند گویی می‌ندانم آن و این 
  • Riya ve mahrumiyet vebasından kurtul, diri ve daima işte güçte olan Allahlık âlemine gir.
  • از وبای زرق و محرومی بر آ  ** در جهان حی و قیومی در آ 
  • Gir de görmüyorum, görüyorum olsun... Şu bilmemler biliyorum haline gelsin.
  • تا نمی‌بینم همی‌بینم شود  ** وین ندانمهات می‌دانم بود 
  • Sarhoşluktan geç, sarhoşluk verir ol. Bu renkten renge girişi bırak, onun istivasına naklet. 630
  • بگذر از مستی و مستی‌بخش باش  ** زین تلون نقل کن در استواش 
  • Niceye bir bu sarhoşlukla nazlanıp duracaksın? Her mahalle başında bunca sarhoş var.
  • چند نازی تو بدین مستی بس است  ** بر سر هر کوی چندان مست هست 
  • İki âlem de sevgilinin sarhoşları ile dolsa hepsi de bir olur ki, o bir de hor hakîr değildir.
  • گر دو عالم پر شود سرمست یار  ** جمله یک باشند و آن یک نیست خوار 
  • Onlar bir olmakla derecelerinden düşmeyecekleri gibi çok olmakla da dereceleri düşmez. Hor hâkir kimdir? Bedene tapan cehennemlik!
  • این ز بسیاری نیابد خواریی  ** خوار کی بود تن‌پرستی ناریی 
  • Âlem, güneşin nuru ile dolsa o yalımı güzel ısılık kaynağı, hor mu olur?
  • گر جهان پر شد ز نور آفتاب  ** کی بود خوار آن تف خوش‌التهاب 
  • Fakat bütün bununla beraber yücelere çık, salın. Çünkü Allah’nın yeryüzü geniştir, sana ram olmuştur. 635
  • لیک با این جمله بالاتر خرام  ** چونک ارض الله واسع بود و رام 
  • Bu sarhoşluk, yüce bir doğan kuşuna benzer ama kutluluk mekânında ondan da yüceleri vardır.
  • گرچه این مستی چو باز اشهبست  ** برتر از وی در زمین قدس هست 
  • Yürü, herkesten seçilmiş olmada, ruh bağışlamada sarhoşlukta ve sarhoş etmede bir İsrafil kesil.
  • رو سرافیلی شو اندر امتیاز  ** در دمنده‌ی روح و مست و مست‌ساز 
  • Sarhoşun gönlüyle alay etme, eğlenme hevesi düştü mü bunu bilmem, onu bilmem, demeyi tutturur.
  • مست را چون دل مزاح اندیشه شد  ** این ندانم و آن ندانم پیشه شد 
  • Bunu bilmem, onu bilmem demek,bildiğimiz kimdir onu söylemen içindir.
  • این ندانم وان ندانم بهر چیست  ** تا بگویی آنک می‌دانیم کیست 
  • Sözde bir şeyi nefyetmek. Bir şeyi ispat etmek içindir. Nefyi bırak da söze ispattan başla. 640
  • نفی بهر ثبت باشد در سخن  ** نفی بگذار و ز ثبت آغاز کن 
  • Bu değil, o değil sözünü terket de var olanı ileri getir.
  • نیست این و نیست آن هین واگذار  ** آنک آن هستست آن را پیش آر 
  • Nefyi bırak da var olana tap, bunu o sarhoş Türk’ten öğren babacığım.
  • نفی بگذار و همان هستی پرست  ** این در آموز ای پدر زان ترک مست 
  • Mahmur Türk beyinin, sabah çağı çalgıcıyı çağırması; ” Ulu Allah’nın dostlarına hazırladığı bir şarap vardır, onu içtiler mi sarhoş olurlar, sarhoş olunca da tertemiz bir hale gelirler..” hadisinin tefsiri Şarap, sırlar küpünde şunun için köpürür: Kim, her şeyden geçmişse o şarabı içer. Ulu Allah “ İyi kişiler içerler ”demiştir. Senin içtiğin şarap haramdır. Biz,helâl olan şaraptan başka şarap içmiyoruz. Çalış da yokluktan varlığa ulaş. Allah şarabiylesarhoşol.
  • استدعاء امیر ترک مخمور مطرب را بوقت صبوح و تفسیر این حدیث کی ان لله تعالی شرابا اعده لاولیائه اذا شربوا سکروا و اذا سکروا طابوا الی آخر الحدیث می در خم اسرار بدان می‌جوشد تا هر که مجردست از آن می نوشد قال الله تعالی ان الابرار یشربون این می که تو می‌خوری حرامست ما می نخوریم جز حلالی «جهد کن تا ز نیست هست شوی وز شراب خدای مست شوی» 
  • Yabancı bir Türk, seher vakti uyandı. Sarhoşluğun verdiği mahmurlukla bir çalgıcı istedi.
  • اعجمی ترکی سحر آگاه شد  ** وز خمار خمر مطرب‌خواه شد 
  • Can çalgıcısı, insanın canına munistir. Sarhoşun mezesi, gıdası ve kuvveti odur.
  • مطرب جان مونس مستان بود  ** نقل و قوت و قوت مست آن بود 
  • Çalgıcı onları sarhoşluğa çeker. Sonra yine sarhoşluğu, çalgıcının, okuyucunun nağmesinden, nefesinden tadarlar. 645
  • مطرب ایشان را سوی مستی کشید  ** باز مستی از دم مطرب چشید 
  • Allah şarabı, insanı o çalgıcıya, o okuyucuya götürür; bu ten şarabı da bu çalgıcıdan, bu okuyucudan gıdalanır.
  • آن شراب حق بدان مطرب برد  ** وین شراب تن ازین مطرب چرد 
  • Söze gelince ikisi de birdir ama hakikatte bu Hasan’la o Hasan arasında fark çoktur.
  • هر دو گر یک نام دارد در سخن  ** لیک شتان این حسن تا آن حسن 
  • Arada söze ait bir şüphe var ama gökyüzü nerede, ip nerede?
  • اشتباهی هست لفظی در بیان  ** لیک خود کو آسمان تا ریسمان 
  • Sözdeki birlik, daima yol vurur. Kâfirle müminin birliği, ten bakımındandır.
  • اشتراک لفظ دایم ره‌زنست  ** اشتراک گبر و مؤمن در تنست 
  • Bedenler, ağızları kapalı testilere benzerler. Her testide ne var? Sen ona bak. 650
  • جسمها چون کوزه‌های بسته‌سر  ** تا که در هر کوزه چه بود آن نگر 
  • O beden testisi, âbıhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle.
  • کوزه‌ی آن تن پر از آب حیات  ** کوزه‌ی این تن پر از زهر ممات 
  • İçindekine bakarsan padişahsın, dışına bakarsan yolunu azıttın gitti.
  • گر به مظروفش نظر داری شهی  ** ور به ظرفش بنگری تو گم‌رهی 
  • Söz,bil ki şu bedene benzer, manâsı da içindeki candır.
  • لفظ را ماننده‌ی این جسم دان  ** معنیش را در درون مانند جان 
  • Baş gözü, daima bedeni görür, can gözü ise, hünerli canı.
  • دیده‌ی تن دایما تن‌بین بود  ** دیده‌ی جان جان پر فن بین بود 
  • Mesnevi’nin sözlerindeki suret de surete kapılanı azdırır, yolunu kaybettirir, manâya bakan kişiye de yol gösterir, doğru yolu buldurur. 655
  • پس ز نقش لفظهای مثنوی  ** صورتی ضالست و هادی معنوی 
  • Allah da “Bu Kur’an, gönül yüzünden bazılarına doğru yolu gösterir, bazılarının da yolunu azıtır” buyurmuştur.
  • در نبی فرمود کین قرآن ز دل  ** هادی بعضی و بعضی را مضل 
  • Arif, şarap dedi mi Allah için olsun abes görme. Arife nasıl olur da bir şey yok olur?
  • الله الله چونک عارف گفت می  ** پیش عارف کی بود معدوم شی 
  • Sen, şeytanın içtiği şarabı anlarsan Allah şarabını nereden düşünebileceksin?
  • فهم تو چون باده‌ی شیطان بود  ** کی ترا وهم می رحمان بود 
  • Çalgıyla şarap... bu ikisi de eşittir. Bu ona koşar, o buna.
  • این دو انبازند مطرب با شراب  ** این بدان و آن بدین آرد شتاب 
  • Sarhoşlar, çalgının namesiyle, çalgıcının nefesiyle gıdalanırlar. Çalgıyla çalgıcı da onları meyhaneye çeker götürür. 660
  • پر خماران از دم مطرب چرند  ** مطربانشان سوی میخانه برند 
  • O, meydanın başıdır, bu, sonu. Gönül, onun çevgânında bir top kesilmiştir.
  • آن سر میدان و این پایان اوست  ** دل شده چون گوی در چوگان اوست 
  • Akılda ne varsa kulak oraya dikilir. Başta safra varsa yanınca sevda olur.
  • در سر آنچ هست گوش آنجا رود  ** در سر ار صفراست آن سودا شود