-
بهر ما نه بهر آن لطف نخست ** که تو کردی گمرهان را باز جست
- Bizim hatırımız için değil, suçluları yine arayıp kayırdığın o kadim lütfun hakkı için Yarabbi.
-
چون نمودی قدرتت بنمای رحم ** ای نهاده رحمها در لحم و شحم 2505
- Mademki kudretini gösterdin, merhametini de göster, ey et ve yağ parçalarına merhametler ihsan eden Tanrı.
-
این دعا گر خشم افزاید ترا ** تو دعا تعلیم فرما مهترا
- Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Tanrı, sen bize bir dua öğret.
-
آن چنان کادم بیفتاد از بهشت ** رجعتش دادی که رست از دیو زشت
- Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü Şeytan'dan kurtuldu.
-
دیو که بود کاو ز آدم بگذرد ** بر چنین نطعی از او بازی برد
- Şeytan da kimdir ki Âdemden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu kazansın, onu alt etsin.
-
در حقیقت نفع آدم شد همه ** لعنت حاسد شده آن دمدمه
- Bunların hepsi de hakikatte Âdem’in faydasını temin etti. Şeytan’ın hilesi, düzeni, o hasetçiye lânet edilmesine sebep oldu.
-
بازیی دید و دو صد بازی ندید ** پس ستون خانهی خود را برید 2510
- Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti.
-
آتشی زد شب به کشت دیگران ** باد آتش را به کشت او بران
- Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi kendi ekinine sürdü.
-
چشم بندی بود لعنت دیو را ** تا زیان خصم دید آن ریو را
- Lânet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan Âdem’e ziyan sandı.
-
لعنت این باشد که کژبینش کند ** حاسد و خود بین و پر کینش کند
- Lânet dediğin de işte insanı böyle ters görüşlü yapar. Hasetçi, kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir.