-
تا یکی یاری ز یاران رسول ** در دلش انکار آمد ز آن نکول
- Peygamber, vadinden dönünce sahabeden birisinin gönlüne inkâr düşüncesi düştü.
-
که چنین پیران با شیب و وقار ** میکندشان این پیمبر شرمسار
- Peygamber böyle aksakallı, kâmil, koca kişileri utandırıyor.
-
کو کرم کو ستر پوشی کو حیا ** صد هزاران عیب پوشند انبیا 2890
- Nerede kerem, nerede ayıp örtmek, nerede hayâ? Hani Peygamberler, yüz binlerce ayıbı örterlerdi?
-
باز در دل زود استغفار کرد ** تا نگردد ز اعتراض او روی زرد
- Dedi; derhal yine bu itiraz, yüzümüzü saratmasın, mahcup düşmeyeyim diye gönlünden istiğfar etti.
-
شومی یاری اصحاب نفاق ** کرد مومن را چو ایشان زشت و عاق
- Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, âsileştirdi.
-
باز میزارید کای علام سر ** مر مرا مگذار بر کفران مصر
- Yine “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah, beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma.
-
دل به دستم نیست همچون دید چشم ** ور نه دل را سوزمی این دم به خشم
- Bakışım nasıl elimde değilse, gönlüm de elimde değil. Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım” dedi.
-
اندر این اندیشه خوابش در ربود ** مسجد ایشانش پر سرگین نمود 2895
- Bu düşünceyle uykuya daldı, münafıkların mescidini fışkı ile dolu gördü.
-
سنگهاش اندر حدث جای تباه ** میدمید از سنگها دود سیاه
- Mescidin taşları pislik içinde harap olmuştu. Onlardan kara dumanlar tütüyordu.
-
دود در حلقش شد و حلقش بخست ** از نهیب دود تلخ از خواب جست
- Çıkan dumanlar, adamın boğazına girdi, boğazı yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı.