-
مرکب همت سوی اسباب راند ** از مسبب لاجرم محجوب ماند
- Himmet atını sebebe doğru sürdü de bu yüzden müsebbipten mahrum kaldı.
-
آن که بیند او مسبب را عیان ** کی نهد دل بر سببهای جهان
- Fakat müsebbibi apaçık gören cihan sebeplerine gönül kor mu?
-
حیران شدن حاجیان در کرامات آن زاهد که در بادیه تنهاش یافتند
- Hacıların, çölde tek ve tenha ibadet eden bir zahidin kerametine hayran olmaları
-
زاهدی بد در میان بادیه ** در عبادت غرق چون عبادیه
- Çöl ortasın da bir zahit vardı. Abbadiye kabilelerine mensup olanlar gibi ibadete de dalmış, kendisinden geçmişti.
-
حاجیان آن جا رسیدند از بلاد ** دیدهشان بر زاهد خشک اوفتاد
- Hacılar civar şehirlerden gelip oraya ulaştılar, o kupkuru yerde bir zâhit gördüler.
-
جای زاهد خشک بود او تر مزاج ** از سموم بادیه بودش علاج 3790
- Zahidin yeri kaskatıydı. Fakat kendisinin mizacı yumuşak. Çölün samyeli, âdeta ona ilâç kesilmişti.
-
حاجیان حیران شدند از وحدتش ** و آن سلامت در میان آفتش
- Hacılar, onun yalnızlığına, o afetler içinde selâmette oluşuna şaştılar.
-
در نماز استاده بد بر روی ریگ ** ریگ کز تفش بجوشد آب دیگ
- Kum üstünde namaza durmuştu. Kum, öyle bir kumdu ki hararetinden tenceredeki su bile kaynar, coşardı.
-
گفتیی سر مست در سبزه و گل است ** یا سواره بر براق و دلدل است
- Hâlbuki dersin ki o, sanki bir yeşillikte bir gülistanda yahut Burak’a, Düldüle binmiş!
-
یا که پایش بر حریر و حلههاست ** یا سموم او را به از باد صباست
- Yahut da ayağının altında ipekli örtüler, kumaşlar var samyeli ona sabah rüzgârından daha hoş!
-
پس بماندند آن جماعت با نیاز ** تا شود درویش فارغ از نماز 3795
- O namaz kılarken hacılar beklediler. Zahit, uzun bir fikre dalmış, kendisinden geçmişti.