-
بلک مر بیننده را دیدار آن ** وقت عبرت میکند تسبیحخوان 1025
- Doğrusu şu: onları gören, ibret alır da Allah’ı tespih eder.
-
پس چو از تسبیح یادت میدهد ** آن دلالت همچو گفتن میبود
- Sana Allah’ı tespih etmeyi hatırlıyor ya… İşte bu tespihe delil olmaları, onları tespih etmesi demektir” dersin.
-
این بود تاویل اهل اعتزال ** و آن آنکس کو ندارد نور حال
- İtizal ehlinin tevili budur işte. Hal nuruna sahip olmayan kişinin işi budur.
-
چون ز حس بیرون نیامد آدمی ** باشد از تصویر غیبی اعجمی
- İnsan, duygudan çıkmadı mı gayb âlemine tamamıyla yabancıdır.
-
این سخن پایان ندارد مارگیر ** میکشید آن مار را با صد زحیر
- Bu sözün sonu gelmez… Yılancı, o yılanı yüzlerce zahmetle çeke çeke,
-
تا به بغداد آمد آن هنگامهجو ** تا نهد هنگامهای بر چارسو 1030
- Bağdat’a kadar geldi. o maceracı adam, çarşıda bir hengâmedir koparmak için,
-
بر لب شط مرد هنگامه نهاد ** غلغله در شهر بغداد اوفتاد
- Yılanı Şat kıyısına koydu. Bağdat şehrinde bir gürültüdür koptu,
-
مارگیری اژدها آورده است ** بوالعجب نادر شکاری کرده است
- “Bir yılancı ejderha getirmiş, acayip görülmemiş mefret bir şey. Nasıl da avlamış?” diye,
-
جمع آمد صد هزاران خامریش ** صید او گشته چو او از ابلهیش
- Yüz binlerce ahmak adam toplandı, ahmaklıklarından onlar da yılancı gibi yılana avlandılar.
-
منتظر ایشان و هم او منتظر ** تا که جمع آیند خلق منتشر
- Onlar, yılanı görmek için bekleşiyorlardı. O da etraftaki halk tamamıyla toplansın diye bekliyordu.