-
جان بده از بهر این جام ای پسر ** بی جهاد و صبر کی باشد ظفر
- Oğul, bu şarap, için can ver. Savaşsız, sabırsız yenme olur mu hiç?
-
صبر کردن بهر این نبود حرج ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج
- Bunun için sabır güç bir şey değildir. Sabret, sabır, güçlüklerin, sıkıntıların anahtarıdır.
-
زین کمین بی صبر و حزمی کس نرست ** حزم را خود صبر آمد پا و دست
- Bu pusudan sabır ve ihtiyat etmeksizin kimse kurtulmadı. Sabır da ihtiyatın eli ayağıdır.
-
حزم کن از خورد کین زهرین گیاست ** حزم کردن زور و نور انبیاست
- İhtiyatta bulun, bu zehirli otu yeme. İhtiyata riayet, peygamberlerin kuvvetinden, nurundandır.
-
کاه باشد کو به هر بادی جهد ** کوه کی مر باد را وزنی نهد 215
- Her yelden oynayıp duran samandır. Dağ, hiç yele ehemmiyet verir mi?
-
هر طرف غولی همیخواند ترا ** کای برادر راه خواهی هین بیا
- Her yanda bir gulyabani, seni çağırır, “Kardeş, gel, yol istiyorsan işte buracıkta.
-
ره نمایم همرهت باشم رفیق ** من قلاووزم درین راه دقیق
- Yoldaş, sana yol göstereyim, yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum” der.
-
نه قلاوزست و نه ره داند او ** یوسفا کم رو سوی آن گرگخو
- Fakat ne kılavuzdur o, ne de yol bilir. Yusuf, o kurt huylunun yanına az var!
-
حزم این باشد که نفریبد ترا ** چرب و نوش و دامهای این سرا
- İhtiyat ona derler ki seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, bu âlemin tuzakları, hileleri aldatmasın.
-
که نه چربش دارد و نه نوش او ** سحر خواند میدمد در گوش او 220
- Çünkü bu âlemin ne tadı vardı, ne tuzu. Sihir okur da kulağına üfler durur.