-
آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
- Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
-
در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
- Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
-
ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
- “Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
-
بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال 3865
- Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi.
-
چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
- Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
-
ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
- Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
-
بر سر و رویش گلابی میزدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
- Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
-
او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
- O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
-
تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی 3870
- Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok!
-
رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
- Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
-
در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
- O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları