-
اندر آن صحرا که رست این زهر تر ** نیز روییدست تریاق ای پسر
- Bu kuvvetli zehrin bittiği ovada tiryak da bitmiştir ey oğul!
-
گویدت تریاق از من جو سپر ** که ز زهرم من به تو نزدیکتر
- Tiryak, sana “Gel, beni kendine siper et… Ben, sana zehirden daha yakınım.
-
گفت او سحرست و ویرانی تو ** گفت من سحرست و دفع سحر او
- Onun sözü sihirdir, seni yıkar harap eder… Benim sözüm de sihir ama onun sihrini defeder” der!
-
مکرر کردن عاذلان پند را بر آن مهمان آن مسجد مهمان کش
- Konuk öldüren mescide konuklamak isteyeni menetmeye kalkışanların tekrar ona öğüt vermeleri
-
گفت پیغامبر که ان فی البیان ** سحرا و حق گفت آن خوش پهلوان
- O güzel yiğit, o Peygamber; “Sözde sihir hassası var” dedi, doğru da söyledi.
-
هین مکن جلدی برو ای بوالکرم ** مسجد و ما را مکن زین متهم 4080
- Ey kerem sahibi kendine gel, yiğitlik taslama, mescidimizi de töhmet altında bırakma, bizi de!
-
که بگوید دشمنی از دشمنی ** آتشی در ما زند فردا دنی
- Bir düşman düşmanlığından bir söz söyler… Bir alçak, yarın bize bir ateştir salar…
-
که بتاسانید او را ظالمی ** بر بهانهی مسجد او بد سالمی
- Onu zalimin birisi boğdu, mescidi de kurtulmak için bahane etti.
-
تا بهانهی قتل بر مسجد نهد ** چونک بدنامست مسجد او جهد
- Mescidin adı çıkmış zaten. O da konuk, mescitte konukladı da öldü derler, ben de kurtulurum dedi, diyebilir.
-
تهمتی بر ما منه ای سختجان ** که نهایم آمن ز مکر دشمنان
- Ey canı pek adam, bizi töhmet altında bırakma… Zaten düşmanların hilelerinden emin değiliz.
-
هین برو جلدی مکن سودا مپز ** که نتان پیمود کیوان را بگز 4085
- Hadi yürü, yiğitliğini bırak, bu ham sevdayı pişirmeye kalkışma. Zuhal yıldızı arşınla ölçülemez!