English    Türkçe    فارسی   

4
1366-1375

  • گر نبودی عکس آن سرو سرور ** پس نخواندی ایزدش دار الغرور
  • O neşe selvisinin aksi olmasaydı Allah bu âleme aldanış yeri demezdi.
  • این غرور آنست یعنی این خیال ** هست از عکس دل و جان رجال
  • Bu aldanış şudur; yani bu hayal, erlerin, gönülleriyle canlarının aksinden hâsıl olmuştur.
  • جمله مغروران برین عکس آمده ** بر گمانی کین بود جنت‌کده
  • Bütün aldananlar, cennet budur sanarak bu akse gelmişlerdir.
  • می‌گریزند از اصول باغها ** بر خیالی می‌کنند آن لاغها
  • Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayalle eğlenir kalırlar!
  • چونک خواب غفلت آیدشان به سر ** راست بینند و چه سودست آن نظر 1370
  • Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var?
  • بس به گورستان غریو افتاد و آه ** تا قیامت زین غلط وا حسرتاه
  • Sonra mezarlığa bir feryad u figandır, bir ahu vahdır düşer... Kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar!
  • ای خنک آن را که پیش از مرگ مرد ** یعنی او از اصل این رز بوی برد
  • Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü... Yani bu üzümün aslından bir koku elde etti!
  • قصه‌ی رستن خروب در گوشه‌ی مسجد اقصی و غمگین شدن سلیمان علیه‌السلام از آن چون به سخن آمد با او و خاصیت و نام خود بگفت
  • Mescid-i Aksâ’nın bir bucağında keçiboynuzu bitmesi ve Süleyman aleyhisselâm’ın o otla konuşması, Süleyman’a hasiyetini ve adını söyleyince Süleyman’ın gamlanması
  • پس سلیمان دید اندر گوشه‌ای ** نوگیاهی رسته هم‌چون خوشه‌ای
  • Derken Süleyman bir bucakta başağa benzer bir yeni otun bitmiş olduğunu gördü.
  • دید بس نادر گیاهی سبز و تر ** می‌ربود آن سبزیش نور از بصر
  • Yeşil, taze, görülmedik bir ottu bu... Âdeta yeşilliği göz alıyordu.
  • پس سلامش کرد در حال آن حشیش ** او جوابش گفت و بشکفت از خوشیش 1375
  • Süleyman, o ota derhal selam verdi; o da selamını aldı; Süleyman, otun güzelliğine şaştı kaldı.