English    Türkçe    فارسی   

4
1583-1592

  • روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
  • Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
  • در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
  • Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
  • در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را 1585
  • Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı.
  • پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
  • Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!
  • این چنین که چار پره می‌پری ** باز کن آن هدیه را که می‌بری
  • Böyle dört kanatla uçar gibi gidiyorsun ama götürdüğün hediyeyi bir aç da gör!
  • باز کن آن را به دست خود بمال ** آنگهان خواهی ببر کردم حلال
  • Onu, elceğezinle bir aç, ovala da sonra götür, sana helâl ettim!
  • چونک بازش کرد آنک می‌گریخت ** صد هزاران ژنده اندر ره بریخت
  • Hırsız, kaçarken sarığı çözer çözmez içinden yola yüz binlerce bez parçası dökülüverdi!
  • زان عمامه‌ی زفت نابایست او ** ماند یک گز کهنه‌ای در دست او 1590
  • O bir şeye yaramaz, o olmayasıca sarığından kala kala hırsızın elinde ancak bir arşın doğru düzen bezceğiz kaldı!
  • بر زمین زد خرقه را کای بی‌عیار ** زین دغل ما را بر آوردی ز کار
  • Hırsız, elindekini yere vurup “A aşağılık adam, bu hileyle beni işimden gücümden ettin” dedi.
  • نصیحت دنیا اهل دنیا را به زبان حال و بی‌وفایی خود را نمودن به وفا طمع دارندگان ازو
  • Dünyanın dünya ehline hal diliyle, ondan vefa umanlar ve bu tamahta bulunanlara vefasızlığını söyleyerek nasihat vermesi
  • گفت بنمودم دغل لیکن ترا ** از نصیحت باز گفتم ماجرا
  • Fakih dedi ki: “Hileyle seni yolundan alıkoydum ama nasihat yollu işi de anlattım!