-
من ندیدم ظلمتی در شصت سال ** نه به روز و نه به شب نه ز اعتلال
- Bu altmış yıl içinde ne gündüz, ne de gece... Hiçbir sebeple bir karanlığa düşmedim.”
-
صوفیان گفتند صدق قال او ** شب همیرفتیم در دنبال او 600
- Sofiler de şeyhin sözünün doğruluğunu söylemişler, demişlerdi ki: “Geceleri ardında giderdik.”
-
در بیابانهای پر از خار و گو ** او چو ماه بدر ما را پیشرو
- Dikenlerle, çukurlarla dolu olan çöllerde yürürdük... O, dolunay gibi önümüzde giderdi.
-
روی پس ناکرده میگفتی به شب ** هین گو آمد میل کن در سوی چپ
- Yüzünü geriye çevirmeden gece vakti, “Dikkat edin, önünüzde çukur var, sola doğru yürüyün” derdi.
-
باز گفتی بعد یک دم سوی راست ** میل کن زیرا که خاری پیش پاست
- Bir an sonra da “Sağa gidin, ayağımızın altında diken var” diye seslenirdi.
-
روز گشتی پاش را ما پایبوس ** گشته و پایش چو پاهای عروس
- Gündüz olur, biz ayağını öperdik... Görürdük ki ayakları gelin ayağı gibi!
-
نه ز خاک و نه ز گل بر وی اثر ** نه از خراش خار و آسیب حجر 605
- Ne topraktan eser var, ne çamurdan... Ne diken yırtmış, ne taş yaralamış!
-
مغربی را مشرقی کرده خدای ** کرده مغرب را چو مشرق نورزای
- Allah, Mağribî’yi maşrıkî etmişti... Batıyı ona doğu gibi nurlar saçan bir hale getirmişti!
-
نور این شمس شموسی فارس است ** روز خاص و عام را او حارس است
- Bu serkeş güneşin nuru, aşk meydanının öyle bir atıdır ki halkın ileri gidenlerinin gününü de o korur, geri kalanların gününü de o!
-
چون نباشد حارس آن نور مجید ** که هزاران آفتاب آرد پدید
- O yüce nur nasıl korumaz ki binlerce güneşi izhar eden odur.