English    Türkçe    فارسی   

4
958-967

  • آن خیالاتی که دیدندی ز ما ** وقت فترت گاه گاه اهل هوا
  • Fetret zamanında hevâ ve heves ehlinin arada bir bizden gördükleri o hayaller,
  • گم شود چون بارگاه او رسید ** آب آمد مر تیمم را درید
  • Onun devri gelince yok olacak... Su görününce teyemmümün hükmü kalmayacak!
  • دور شو ای پیر فتنه کم فروز ** هین ز رشک احمدی ما را مسوز 960
  • A ihtiyar, uzaklaş bizden sınama ateşini alevlendirme; Ahmed’in kıskançlığıyla bizi yakma!
  • دور شو بهر خدا ای پیر تو ** تا نسوزی ز آتش تقدیر تو
  • Allah aşkına uzaklaş ey ihtiyar... Uzaklaş da takdir ateşi, seni de bizimle beraber yakmasın!
  • این چه دم اژدها افشردنست ** هیچ دانی چه خبر آوردنست
  • Biliyor musun ki bu, âdeta ejderhanın kuyruğunu sıkmaktır... hiç biliyor musun, bu ne çeşit haber getiriştir?
  • زین خبر جوشد دل دریا و کان ** زین خبر لرزان شود هفت آسمان
  • Bu haberden denizin de yüreği coşar, madenin de... Bu haberden yedi kat gök bile tir tir titrer!” dediler.
  • چون شنید از سنگها پیر این سخن ** پس عصا انداخت آن پیر کهن
  • O güngörmüş, yaş yaşamış ihtiyar, taşlardan bu sözleri duyunca sopasını yere attı.
  • پس ز لرزه و خوف و بیم آن ندا ** پیر دندانها به هم بر می‌زدی 965
  • Titremeye başladı... o seslerden korkmuştu; dişleri takır takır birbirine vuruyordu.
  • آنچنان که اندر زمستان مرد عور ** او همی لرزید و می‌گفت ای ثبور
  • Kışın çıplak adamın titremesi gibi titremekte “Eyvahlar olsun, helâk olduk” demekteydi.
  • چون در آن حالت بدید او پیر را ** زان عجب گم کرد زن تدبیر را
  • Halime ihtiyarın bu halini görünce büsbütün şaşırdı, ne yapacağını unuttu.