صرصری میبرد بر سر تخت شاه ** هر صباح و هر مسا یک ماهه راه
Kasırga, o padişahın tahtını yüklenmiş, her sabah, her akşam bir aylık yol götürmüştür.
هم شده حمال و هم جاسوس او ** گفت غایب را کنان محسوس او
Hem ona hamal olmuş, hem casusluk yapmıştır. Uzakta olan birisini sözünü duydu mu,
باد دم که گفت غایب یافتی ** سوی گوش آن ملک بشتافتی
Derhal gelir, o sözü Süleyman’ın kulağına fıslardı.
که فلانی این چنین گفت این زمان ** ای سلیمان مه صاحبقران
“Filan kişi, şimdi böyle söyledi ey Süleyman ey sahip kıran ay” derdi.
تدبیر کردن موش به چغز کی من نمیتوانم بر تو آمدن به وقت حاجت در آب میان ما وصلتی باید کی چون من بر لب جو آیم ترا توانم خبر کردن و تو چون بر سر سوراخ موشخانه آیی مرا توانی خبر کردن الی آخره
Farenin kurbağaya, “Seni görmek isteyince suya dalamıyorum. Aramızda bir vasıta lâzım. Su kıyısına gelip seni arayınca haber alabilmeliyim. Sen de benim deliğimin başına gelince bana haber verebilmelisin ve saire” demesi
این سخن پایان ندارد گفت موش ** چغز را روزی کای مصباح هوش 2665
Bu sözün sonu yoktur. Fare, bir gün kurbağaya ey akıl kandili dedi;
وقتها خواهم که گویم با تو راز ** تو درون آب داری ترکتاز
Zaman oluyor ki sana bir sır söylemek istiyorum. Halbuki sen suyun dibinde bulunuyorsun.
بر لب جو من ترا نعرهزنان ** نشنوی در آب نالهی عاشقان
Su kıyısında nâra atıyorum ama suyun içindeyken âşıkların nârasını duymuyorsun sen.
من بدین وقت معین ای دلیر ** مینگردم از محاکات تو سیر
Ey yiğit er, ben bu muayyen buluşma vakitleri ile kanaat edemiyor, senin sohbetine doyamıyorum.
پنج وقت آمد نماز و رهنمون ** عاشقان را فی صلاة دائمون
Namaz ve yol gösteren ibadet, beş vakit olarak farz edildi. Fakat âşıklar daima namazdadır.
نه به پنج آرام گیرد آن خمار ** که در آن سرهاست نی پانصد هزار 2670
Ve sarhoşluk o başlardaki mahmurluk, ne beş vakitle yatışır, ne beş yüz bin vakitle.