-
شاه آمد تا ببیند واقعه ** دید آنجا زلزلهی القارعه
- Ne oluyor bir göreyim diye gitti. Oradaki kıyamet alametini gördü.
-
آن فقیه از بیم برجست و برفت ** سوی مجلس جام را بربود تفت
- Hoca, korkusundan hemen sıçrayıp meclise gitti, ateş gibi derhal şarap kadehini kaptı.
-
شه چون دوزخ پر شرار و پر نکال ** تشنهی خون دو جفت بدفعال 3965
- Padişah cehennem gibi kızmış gazaba gelmişti. O kötü işi işleyen hocanın da, kızın da kanına susamıştı.
-
چون فقیهش دید رخ پر خشم و قهر ** تلخ و خونی گشته همچون جام زهر
- Fakih padişahı hiddetli, gazaplı görünce kötü bir hale düştü, zehir kadehi gibi acı ve kanlı bir hale geldi.
-
بانگ زد بر ساقیش که ای گرمدار ** چه نشستی خیره ده در طبعش آر
- Sakiye, yahu acele et dedi, neye öyle sersem, sersem oturuyorsun? Çabuk padişahı neşelendir.
-
خنده آمد شاه را گفت ای کیا ** آمدم با طبع آن دختر ترا
- Padişah gülümsedi, ey ulu er dedi, hoşlandım, o kız senin olsun!
-
پادشاهم کار من عدلست و داد ** زان خورم که یار را جودم بداد
- Ben padişahım, benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliğim, sevgiliyi de onu verir.
-
آنچ آن را من ننوشم همچو نوش ** کی دهم در خورد یار و خویش و توش 3970
- Tatlı, tatlı içemediğim şeyi nasıl olur da sevgiliye verir, ona azık olarak sunarım?
-
زان خورانم من غلامان را که من ** میخورم بر خوان خاص خویشتن
- Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
-
زان خورانم بندگان را از طعام ** که خورم من خود ز پخته یا ز خام
- Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.