-
نیست صورت چشم را نیکو به مال ** تا ببینی شعشعهی نور جلال
- Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
-
باز آمدن به شرح قصهی شاهزاده و ملازمت او در حضرت شاه
- Şehzadenin, padişah tapısında kalması
-
شاهزاده پیش شه حیران این ** هفت گردون دیده در یک مشت طین
- Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
-
هیچ ممکن نه ببحثی لب گشود ** لیک جان با جان دمی خامش نبود 4590
- Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu.
-
آمده در خاطرش کین بس خفیست ** این همه معنیست پس صورت ز چیست
- Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
-
صورتی از صورتت بیزار کن ** خفتهای هر خفته را بیدار کن
- Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
-
آن کلامت میرهاند از کلام ** وان سقامت میجهاند از سقام
- Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
-
پس سقام عشق جان صحتست ** رنجهااش حسرت هر راحتست
- Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
-
ای تن اکنون دست خود زین جان بشو ** ور نمیشویی جز این جانی بجو 4595
- Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara.
-
حاصل آن شه نیک او را مینواخت ** او از آن خورشید چون مه میگداخت
- Hâsılı padişah, ona iyice iltifatta bulundu. Şehzade, o güneşten ay gibi yanıp yakılmadaydı.
-
آن گداز عاشقان باشد نمو ** همچو مه اندر گدازش تازهرو
- Fakat âşıkların yanıp yakılması bir gelişmedir. Nitekim ay da yanıp yakılarak taze bir yüz kazanır.