-
تا رهاند پاش را از زخم مار ** ای خنک عقلی که باشد بی غبار
- Tavşancıl, Peygamber’in ayağını yılan sokmasın diye pabucu kaptı, toza, toprağa bulanmamış akla ne mutlu!
-
گفت لا تاسوا علی ما فاتکم ** ان اتی السرحان واردی شاتکم
- Allah, “Kaybettiğiniz şeylere eseflenmeyin, hatta kurt gelse de keçinizi yese bile“ buyurdu.
-
کان بلا دفع بلاهای بزرگ ** و آن زیان منع زیانهای سترگ 3265
- O belâ, daha büyük belâları defetmek, o ziyan daha dehşetli ziyanları menetmek içindir.
-
استدعاء آن مرد از موسی زبان بهایم با طیور
- Bir adamın, Musa’dan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi
-
گفت موسی را یکی مرد جوان ** که بیاموزم زبان جانوران
- Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum.
-
تا بود کز بانگ حیوانات و دد ** عبرتی حاصل کنم در دین خود
- Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.
-
چون زبانهای بنی آدم همه ** در پی آبست و نان و دمدمه
- Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
-
بوک حیوانات را دردی دگر ** باشد از تدبیر هنگام گذر
- Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!“
-
گفت موسی رو گذر کن زین هوس ** کین خطر دارد بسی در پیش و پس 3270
- Musa, “Hadi efendim, hadi… Vazgeç bu hevesten… Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var.
-
عبرت و بیداری از یزدان طلب ** نه از کتاب و از مقال و حرف و لب
- İbret almayı, uyanmayı Allah’tan dile… Kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!“ dedi.
-
گرمتر شد مرد زان منعش که کرد ** گرمتر گردد همی از منع مرد
- Adam, Musa menettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!
-
گفت ای موسی چو نور تو بتافت ** هر چه چیزی بود چیزی از تو یافت
- Dedi ki: “Ya Musa, nurun parlayınca her şey, kadrini, kıymetini, senin sayende buldu.
-
مر مرا محروم کردن زین مراد ** لایق لطفت نباشد ای جواد
- Beni bu muradımdan mahrum etmek lütfuna düşmez ey cömert er!
-
این زمان قایم مقام حق توی ** یاس باشد گر مرا مانع شوی 3275
- Bu zamanda Allah’ın vekili sensin. Muradımı vermezsen beni meyus edersin.“
-
گفت موسی یا رب این مرد سلیم ** سخره کردستش مگر دیو رجیم
- Musa, “Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor?
-
گر بیاموزم زیانکارش بود ** ور نیاموزم دلش بد میشود
- Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek“ dedi.
-
گفت ای موسی بیاموزش که ما ** رد نکردیم از کرم هرگز دعا
- Allah dedi ki: “Ya Musa, öğret… Çünkü biz, keremimizden hiçbir duayı asla reddetmeyiz.
-
گفت یا رب او پشیمانی خورد ** دست خاید جامهها را بر درد
- Musa dedi ki: “Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.
-
نیست قدرت هر کسی را سازوار ** عجز بهتر مایهی پرهیزکار 3280
- Kudret, herkesin harcı değil… Aciz, Allah’tan çekinen kişiye sermayedir.
-
فقر ازین رو فخر آمد جاودان ** که به تقوی ماند دست نارسان
- Eli bir şeye erişmeyen, Allah’tan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… Yoksulluk, işte yüzden daima övünülecek bir şeydir!
-
زان غنا و زان غنی مردود شد ** که ز قدرت صبرها بدرود شد
- Zengin zenginliği yüzünden Allah tapısından reddedildi. Çünkü kudreti var; sabrı terk etti, dilediğini yapıverdi!
-
آدمی را عجز و فقر آمد امان ** از بلای نفس پر حرص و غمان
- Acizlik, yoksulluk, insana hırslarla, gamlarla dolu olan nefis belâsından aman verir.
-
آن غم آمد ز آرزوهای فضول ** که بدان خو کرده است آن صید غول
- Gam, olmayacak dileklerden meydana gelir. Çünkü gulyabanilere avlanmış olan insan, o olmayacak dileklere alışmış, onlarla huylanmıştır.
-
آرزوی گل بود گلخواره را ** گلشکر نگوارد آن بیچاره را 3285
- Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gülbeşekerden hoşlanmaz, gülbeşekeri hazmedemez!”
-
وحی آمدن از حق تعالی به موسی کی بیاموزش چیزی کی استدعا کند یا بعضی از آن
- Ulu Allah’tan, Musa’ya dileğinden bir kısmını olsun öğret… diye vahiy gelmesi
-
گفت یزدان تو بده بایست او ** برگشا در اختیار آن دست او
- Allah, Musa’ya “Ya Musa, sen onun dileğini ver de elini aç, dilediğini yapsın!“ dedi.
-
اختیار آمد عبادت را نمک ** ورنه میگردد بناخواه این فلک
- Dileğini yapmak kudreti, ibadetin tuzudur, lezzetidir. Yoksa bu gökyüzü de ihtiyarsız dönüp durmada.