English    Türkçe    فارسی   

3
3263-3287

  • تا رهاند پاش را از زخم مار ** ای خنک عقلی که باشد بی غبار
  • Tavşancıl, Peygamber’in ayağını yılan sokmasın diye pabucu kaptı, toza, toprağa bulanmamış akla ne mutlu!
  • گفت لا تاسوا علی ما فاتکم ** ان اتی السرحان واردی شاتکم
  • Allah, “Kaybettiğiniz şeylere eseflenmeyin, hatta kurt gelse de keçinizi yese bile“ buyurdu.
  • کان بلا دفع بلاهای بزرگ ** و آن زیان منع زیانهای سترگ 3265
  • O belâ, daha büyük belâları defetmek, o ziyan daha dehşetli ziyanları menetmek içindir.
  • استدعاء آن مرد از موسی زبان بهایم با طیور
  • Bir adamın, Musa’dan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi
  • گفت موسی را یکی مرد جوان ** که بیاموزم زبان جانوران
  • Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum.
  • تا بود کز بانگ حیوانات و دد ** عبرتی حاصل کنم در دین خود
  • Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.
  • چون زبانهای بنی آدم همه ** در پی آبست و نان و دمدمه
  • Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
  • بوک حیوانات را دردی دگر ** باشد از تدبیر هنگام گذر
  • Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!“
  • گفت موسی رو گذر کن زین هوس ** کین خطر دارد بسی در پیش و پس 3270
  • Musa, “Hadi efendim, hadi… Vazgeç bu hevesten… Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var.
  • عبرت و بیداری از یزدان طلب ** نه از کتاب و از مقال و حرف و لب
  • İbret almayı, uyanmayı Allah’tan dile… Kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!“ dedi.
  • گرم‌تر شد مرد زان منعش که کرد ** گرم‌تر گردد همی از منع مرد
  • Adam, Musa menettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!
  • گفت ای موسی چو نور تو بتافت ** هر چه چیزی بود چیزی از تو یافت
  • Dedi ki: “Ya Musa, nurun parlayınca her şey, kadrini, kıymetini, senin sayende buldu.
  • مر مرا محروم کردن زین مراد ** لایق لطفت نباشد ای جواد
  • Beni bu muradımdan mahrum etmek lütfuna düşmez ey cömert er!
  • این زمان قایم مقام حق توی ** یاس باشد گر مرا مانع شوی 3275
  • Bu zamanda Allah’ın vekili sensin. Muradımı vermezsen beni meyus edersin.“
  • گفت موسی یا رب این مرد سلیم ** سخره کردستش مگر دیو رجیم
  • Musa, “Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor?
  • گر بیاموزم زیان‌کارش بود ** ور نیاموزم دلش بد می‌شود
  • Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek“ dedi.
  • گفت ای موسی بیاموزش که ما ** رد نکردیم از کرم هرگز دعا
  • Allah dedi ki: “Ya Musa, öğret… Çünkü biz, keremimizden hiçbir duayı asla reddetmeyiz.
  • گفت یا رب او پشیمانی خورد ** دست خاید جامه‌ها را بر درد
  • Musa dedi ki: “Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.
  • نیست قدرت هر کسی را سازوار ** عجز بهتر مایه‌ی پرهیزکار 3280
  • Kudret, herkesin harcı değil… Aciz, Allah’tan çekinen kişiye sermayedir.
  • فقر ازین رو فخر آمد جاودان ** که به تقوی ماند دست نارسان
  • Eli bir şeye erişmeyen, Allah’tan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… Yoksulluk, işte yüzden daima övünülecek bir şeydir!
  • زان غنا و زان غنی مردود شد ** که ز قدرت صبرها بدرود شد
  • Zengin zenginliği yüzünden Allah tapısından reddedildi. Çünkü kudreti var; sabrı terk etti, dilediğini yapıverdi!
  • آدمی را عجز و فقر آمد امان ** از بلای نفس پر حرص و غمان
  • Acizlik, yoksulluk, insana hırslarla, gamlarla dolu olan nefis belâsından aman verir.
  • آن غم آمد ز آرزوهای فضول ** که بدان خو کرده است آن صید غول
  • Gam, olmayacak dileklerden meydana gelir. Çünkü gulyabanilere avlanmış olan insan, o olmayacak dileklere alışmış, onlarla huylanmıştır.
  • آرزوی گل بود گل‌خواره را ** گلشکر نگوارد آن بیچاره را 3285
  • Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gülbeşekerden hoşlanmaz, gülbeşekeri hazmedemez!”
  • وحی آمدن از حق تعالی به موسی کی بیاموزش چیزی کی استدعا کند یا بعضی از آن
  • Ulu Allah’tan, Musa’ya dileğinden bir kısmını olsun öğret… diye vahiy gelmesi
  • گفت یزدان تو بده بایست او ** برگشا در اختیار آن دست او
  • Allah, Musa’ya “Ya Musa, sen onun dileğini ver de elini aç, dilediğini yapsın!“ dedi.
  • اختیار آمد عبادت را نمک ** ورنه می‌گردد بناخواه این فلک
  • Dileğini yapmak kudreti, ibadetin tuzudur, lezzetidir. Yoksa bu gökyüzü de ihtiyarsız dönüp durmada.