گفت زین دو چشمهی چشم ای شقی ** با تبر نوری بر آر ار صادقی1640
Dedi ki: “Ey kötü kişi, eğer doğrucuysan, gözün doğruysa bu iki göz kaynağını da, haydi kazma ile nurlandır”
روز بر جست و دو چشم کور دید ** نور فایض از دو چشمش ناپدید
Gündüzün felsefeci sıçrayıp uykudan kalktı. Gördü ki iki gözü de kör olmuş, iki gözünün nuru da sönmüş!
گر بنالیدی و مستغفر شدی ** نور رفته از کرم ظاهر شدی
Eğer ağlayıp inleseydi, eğer tövbe ve istiğfar etseydi mahvolan nur, Allah keremiyle yine zuhur ederdi.
لیک استغفار هم در دست نیست ** ذوق توبه نقل هر سر مست نیست
Fakat istiğfar etmek de elde değildir. Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olmaz.
زشتی اعمال و شومی جحود ** راه توبه بر دل او بسته بود
Yapılan işlerin çirkinliği, küfür ve inkârın şomluğu, onun gönlüne tövbe gelmesine mani oluyordu, tövbe yolunu bağlamıştı.
دل به سختی همچو روی سنگ گشت ** چون شکافد توبه آن را بهر کشت1645
Gönlü, katılıkta taşa dönmüştü. Tövbe onu ekin ekmek için nasıl yarabilir?
چون شعیبی کو که تا او را دعا ** بهر کشتن خاک سازد کوه را
Nerede Şuayb gibi biri ki duasıyla dağı, ekin ekmek üzere toprak haline getirsin.
از نیاز و اعتقاد آن خلیل ** گشت ممکن امر صعب و مستحیل
Halil’in niyazı ve inanışı yüzünden güç ve olmayacak iş mümkün oldu.
یا به دریوزهی مقوقس از رسول ** سنگلاخی مزرعی شد با اصول
Yahut Mukavkıs’ın Peygamberden dilemesi üzerine taşlık yer, gayret güzel bir tarla haline geldi.
همچنین بر عکس آن انکار مرد ** مس کند زر را و صلحی را نبرد
Bunlar gibi o kötü adamın inkârı da aksine olarak altını bakır haline getirir, sulhu savaş yapar.
کهربای مسخ آمد این دغا ** خاک قابل را کند سنگ و حصا1650
Bu kötü kişi, çarpma kehribarıdır. Kabiliyetli toprağı bile taş topaç yapar.
هر دلی را سجده هم دستور نیست ** مزد رحمت قسم هر مزدور نیست
Her gönle secde için izin yok, her ücretlinin ücreti rahmet değil.
هین بپشت آن مکن جرم و گناه ** که کنم توبه در آیم در پناه
Kendine gel de “ Tövbe eder, Allah’a sığınırım” diye cürümde bulunma, günah etme.
میبباید تاب و آبی توبه را ** شرط شد برق و سحابی توبه را
Tövbeye de bir parlaklık gerek. Tövbeye de bir şimşek bir bulut şart.
آتش و آبی بباید میوه را ** واجب آید ابر و برق این شیوه را
Meyvenin olması için hararet ve su lâzımdır. Bunun için de bulut ve şimşek icap eder.
تا نباشد برق دل و ابر دو چشم ** کی نشیند آتش تهدید و خشم1655
Gönül şimşeğiyle iki göz bulutu olmadıkça tehdit ve hışım ateşi nasıl yatışır?
کی بروید سبزهی ذوق وصال ** کی بجوشد چشمهها ز آب زلال
Vuslat zevkinin yeşilliği nasıl yetişir, kaynaklardan arı, duru su nasıl coşar?
کی گلستان راز گوید با چمن ** کی بنفشه عهد بندد با سمن
Gül bahçesi; yeşilliğe nasıl sır söyler, menekşe nasıl olur da yaseminle ahdedebilir?
کی چناری کف گشاید در دعا ** کی درختی سر فشاند در هوا
Çınar, dua için nasıl el açar, ağaç havada nasıl baş sallar?
کی شکوفه آستین پر نثار ** بر فشاندن گیرد ایام بهار
Çiçek bahar mevsiminde ( renklerle, kokularla dolu olan) eteğini nasıl serper?
کی فروزد لاله را رخ همچو خون ** کی گل از کیسه بر آرد زر برون1660
Lâlenin yüzü nasıl kan gibi kızarır? Gül, kesesinden nasıl altın saçar?
کی بیاید بلبل و گل بو کند ** کی چو طالب فاخته کوکو کند
Nasıl olur da bülbül gülü koklar; üveyik kuşu, bir istekli gibi “Kû-kû- nerede, nerede” diye öter?
کی بگوید لکلک آن لک لک به جان ** لک چه باشد ملک تست ای مستعان
Nasıl olur da leylek “lek, lek – senin sesin” sesini canla, başla çıkarır. Ey yardımı dilenen Allah, senin de ne demek? Zaten her şey senin mülkünden ibaret.
کی نماید خاک اسرار ضمیر ** کی شود بیآسمان بستان منیر
Nasıl olur da toprak, içteki sırları gösterir? Nasıl olur da bahçe gökyüzü gibi aydınlanır?
از کجا آوردهاند آن حلهها ** من کریم من رحیم کلها
Bu güzel ve ağır elbiseleri nereden getirdiler? Hepsini de kerem sahibi Allahtan. Hepsini de merhamet sahibi Allahtan!
آن لطافتها نشان شاهدی است ** آن نشان پای مرد عابدی است1665
O letafetler, bir güzellik nişanesidir, o nişane de ibadet edici bir erin ayak izi.
آن شود شاد از نشان کاو دید شاه ** چون ندید او را نباشد انتباه
Padişahtan nişane gören sevinir. Görmeyene gelince, uyanıp kendine gelemez.
روح آن کس کاو به هنگام أ لست ** دید رب خویش و شد بیخویش و مست
Elest deminde Rabbini görüp sarhoş olarak kendinden geçen kişinin ruhu bu gün de Rabbini görür, kendinden geçer.
او شناسد بوی می کاو می بخورد ** چون نخورد او می چه داند بوی کرد