-
گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ 1070
- Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi.
-
جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
- Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
-
چون در این ره پای خود نشکستهای ** بر که میخندی چه پا را بستهای
- Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
-
و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست
- Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
-
حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
- Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
-
تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه 1075
- Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir!
-
تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
- Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
-
گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
- Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
-
تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان
- Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.
-
تا هوا تازه ست ایمان تازه نیست ** کاین هوا جز قفل آن دروازه نیست
- Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.
-
کردهای تاویل حرف بکر را ** خویش را تاویل کن نی ذکر را 1080
- Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’an’ı değil.
-
بر هوا تاویل قرآن میکنی ** پست و کژ شد از تو معنی سنی
- İsteğine göre Kur’an’ı tevil ediyorsun. Yüce mana, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi!
-
زیافت تاویل رکیک مگس
- Sineğin gevşek tevilinin değersizliği
-
آن مگس بر برگ کاه و بول خر ** همچو کشتیبان همیافراشت سر
- O sinek eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi baş kaldırıp,
-
گفت من دریا و کشتی خواندهام ** مدتی در فکر آن میماندهام
- “Ben, deniz ve gemi hikâyesini okumuş, bir zaman bunu düşünmüştüm.
-
اینک این دریا و این کشتی و من ** مرد کشتیبان و اهل و رایزن
- İşte şu deniz, şu gemi, ben de ehliyefli, rey ve tedbir sahibi bir kaptanın” dedi.
-
بر سر دریا همیراند او عمد ** مینمودش آن قدر بیرون ز حد 1085
- Deniz üstünde salını sürüp durmaktaydı. O kadarcık bir su ona haddinden fazla göründü.
-
بود بیحد آن چمین نسبت بدو ** آن نظر که بیند آن را راست کو
- O sidik, sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte, onu olduğu gibi görecek göz nerede?
-
عالمش چندان بود کش بینش است ** چشم چندین بحر هم چندینش است
- Onun âlemi kendi görüşüne göre olur. Gözü, bu kadardır, denizi de ona göre!
-
صاحب تاویل باطل چون مگس ** وهم او بول خر و تصویر خس
- Bâtıl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eşek sidiği, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür.
-
گر مگس تاویل بگذارد به رای ** آن مگس را بخت گرداند همای
- Eğer sinek kendi reyiyle saplandığı tevilden geçse, baht o sineği hümâ yapar.
-
آن مگس نبود کش این عبرت بود ** روح او نی در خور صورت بود 1090
- Bu ibret gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, surete lâyık olmayacak derecede yüksek bir zat olur,
-
تولیدن شیر از دیر آمدن خرگوش
- Tavşanın geç gelmesinden aslanın incinmesi
-
همچو آن خرگوش کاو بر شیر زد ** روح او کی بود اندر خورد قد
- Aslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur?
-
شیر میگفت از سر تیزی و خشم ** کز ره گوشم عدو بر بست چشم
- Aslan, hiddetle: “Düşman, aldatıcı sözlerle gözümü kapattı.
-
مکرهای جبریانم بسته کرد ** تیغ چوبینشان تنم را خسته کرد
- Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.
-
زین سپس من نشنوم آن دمدمه ** بانگ دیوان است و غولان آن همه
- Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!