-
شیر میگفت از سر تیزی و خشم ** کز ره گوشم عدو بر بست چشم
- Aslan, hiddetle: “Düşman, aldatıcı sözlerle gözümü kapattı.
-
مکرهای جبریانم بسته کرد ** تیغ چوبینشان تنم را خسته کرد
- Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.
-
زین سپس من نشنوم آن دمدمه ** بانگ دیوان است و غولان آن همه
- Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!
-
بردران ای دل تو ایشان را مهایست ** پوستشان بر کن کشان جز پوست نیست 1095
- Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu.
-
پوست چه بود گفتهای رنگ رنگ ** چون زره بر آب کش نبود درنگ
- Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… Su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi.
-
این سخن چون پوست و معنی مغز دان ** این سخن چون نقش و معنی همچو جان
- Bu söz deri gibidir, mana onun içi; bu söz, ceset gibidir, mana, can.
-
پوست باشد مغز بد را عیب پوش ** مغز نیکو را ز غیرت غیب پوش
- Kötü iç’in ayıbını deri örter; iyi iç’i de gayret dolayısıyla Gayb âlemi.
-
چون قلم از باد بد دفتر ز آب ** هر چه بنویسی فنا گردد شتاب
- Kalemin rüzgârdan, kâğıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.
-
نقش آب است ار وفا جویی از آن ** باز گردی دستهای خود گزان 1100
- Manasız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin (pişman olur).
-
باد در مردم هوا و آرزوست ** چون هوا بگذاشتی پیغام هوست
- Rüzgâr, insandaki heva ve arzudur. Heva ve hevesten geçersen Tanrı’nın haberi karlı, ondan haber alırsın.
-
خوش بود پیغامهای کردگار ** کاو ز سر تا پای باشد پایدار
- Tanrı’nın haberleri çok hoştu; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.
-
خطبهی شاهان بگردد و آن کیا ** جز کیا و خطبههای انبیا
- Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, baki kalmaz.
-
ز آن که بوش پادشاهان از هواست ** بار نامهی انبیا از کبریاست
- Çünkü padişahların kuvvetleri hevadandır. Peygamberlerin icazetnameleri ise ululuk sahibi Tanrı’dandır.
-
از درمها نام شاهان بر کنند ** نام احمد تا ابد بر میزنند 1105
- Paralara padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyamete kadar hâk kederler.
-
نام احمد نام جمله انبیاست ** چون که صد آمد نود هم پیش ماست
- Ahmed’in adı, bütün Peygamberlerin adıdır. Yüz, elimizde olunca doksan da bizde demektir.
-
هم در بیان مکر خرگوش
- Yine tavşanın hilesi ve gitmede gecikmesi
-
در شدن خرگوش بس تاخیر کرد ** مکر را با خویشتن تقریر کرد
- Tavşan aslana gitmede epeyce gecikti. Yapacağı hileyi kendisince kararlaştırdı.
-
در ره آمد بعد تاخیر دراز ** تا به گوش شیر گوید یک دو راز
- Bir hayli geciktikten sonra aslanın kulağına bir iki sır söylemek üzere yola düştü.
-
تا چه عالمهاست در سودای عقل ** تا چه با پهناست این دریای عقل
- Akıl diyarında nice âlimler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir!
-
صورت ما اندر این بحر عذاب ** میدود چون کاسهها بر روی آب 1110
- Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer.
-
تا نشد پر بر سر دریا چو طشت ** چون که پر شد طشت در وی غرق گشت
- İçi dolu olmadıkça kap, suyun yüzündedir. Dolunca denize batar.
-
عقل پنهان است و ظاهر عالمی ** صورت ما موج یا از وی نمی
- Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından yahut ıslaklığından ibarettir.
-
هر چه صورت می وسیلت سازدش ** ز آن وسیلت بحر دور اندازدش
- Suret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sureti, o vesile yüzünden daha uzağa atar.
-
تا نبیند دل دهندهی راز را ** تا نبیند تیر دور انداز را
- Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.
-
اسب خود را یاوه داند وز ستیز ** میدواند اسب خود در راه تیز 1115
- Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur!
-
اسب خود را یاوه داند آن جواد ** و اسب خود او را کشان کرده چو باد
- O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur!