-
گفت بسم الله بیا تا او کجاست ** پیش در شو گر همیگویی تو راست
- Aslan dedi ki : “Bismillah, haydi gel bakalım, nerede o? Doğru söylüyorsan düş önüme!
-
تا سزای او و صد چون او دهم ** ور دروغ است این سزای تو دهم
- Onun da cezasını vereyim, onun gibi yüz tanesinin de. Fakat bu sözün yalansa seni cezalandırırım.”
-
اندر آمد چون قلاووزی به پیش ** تا برد او را به سوی دام خویش
- Tavşan; onu, kurduğu dolaba düşürmek için kılavuz gibi öne düştü.
-
سوی چاهی کاو نشانش کرده بود ** چاه مغ را دام جانش کرده بود
- Nişan koyduğu bir kuyuya doğru yola çıktılar. Aslana derin bir kuyuyu tuzak yapmıştı.
-
میشدند این هر دو تا نزدیک چاه ** اینت خرگوشی چو آبی زیر کاه 1185
- Her ikisi de kuyunun bulunduğu yere yaklaştılar. İşte sana hilebaz, saman altından su yürüten bir tavşan!
-
آب کاهی را به هامون میبرد ** آب کوهی را عجب چون میبرد
- Su bir saman çöpünü ovaya götürür ama bir dağı nasıl sürükler acaba?
-
دام مکر او کمند شیر بود ** طرفه خرگوشی که شیری میربود
- Onun hile tuzağı aslana kemenetti. Ne tuhaf tavşan ki bir aslanı avlıyor!
-
موسیی فرعون را با رود نیل ** میکشد با لشکر و جمع ثقیل
- Bir Mûsâ, Firavun’u askeriyle, başındaki kalabalıkla Nil nehrinde öldürür;
-
پشهای نمرود را با نیم پر ** میشکافد بیمحابا درز سر
- Bir sivrisinek yarım kanadıyla pervasızca başın beynini yarar.
-
حال آن کاو قول دشمن را شنود ** بین جزای آن که شد یار حسود 1190
- Düşman sözü dinleyenin hali budur. Hasetçinin dostu olanın uğradığı cezayı gör!
-
حال فرعونی که هامان را شنود ** حال نمرودی که شیطان را شنود
- Hâmân’ı dinleyen Firavunun, Şeytan’ı dinleyen Nemrûd’un hali budur.
-
دشمن ار چه دوستانه گویدت ** دام دان گر چه ز دانه گویدت
- Düşman her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de sen onu tuzak bil!
-
گر ترا قندی دهد آن زهر دان ** گر به تن لطفی کند آن قهر دان
- Sana şeker verirse sen bunu zehir bil, bir lütufta bulunursa onu kahır bil!
-
چون قضا آید نبینی غیر پوست ** دشمنان را باز نشناسی ز دوست
- Kaza gelince kabuktan başka bir şey göremez, düşmanları dostlardan ayıramazsın.
-
چون چنین شد ابتهال آغاز کن ** ناله و تسبیح و روزه ساز کن 1195
- Böyle olunca yalvarmaya başla, ağlayıp inlemeye, tesbihe, oruca devam et!
-
ناله میکن کای تو علام الغیوب ** زیر سنگ مکر بد ما را مکوب
- “Rabbim, sen gaipleri bilirsin. Günahtan dolayı bizden intikam alma” diye yalvar, yakar!
-
گر سگی کردیم ای شیر آفرین ** شیر را مگمار بر ما زین کمین
- “Ey aslanları yaratan! Eğer biz bir köpeklik etmişsek bu pusudan bizim üstümüze aslanı saldırma!
-
آب خوش را صورت آتش مده ** اندر آتش صورت آبی منه
- Güzel suya ateş şeklini, ateşe de su letafini verme!” diye niyaz et!
-
از شراب قهر چون مستی دهی ** نیستها را صورت هستی دهی
- Yarabbi, sen kahır şarabıyla insanı sarhoş edersen yok olan şeylere varlık suretini verir, onları var gibi gösterirsin.
-
چیست مستی بند چشم از دید چشم ** تا نماید سنگ گوهر پشم یشم 1200
- Sarhoşluk nedir? Taşı gevher, yünü yeşim taşı görecek derecede gözün bağlanması, görmemesidir.
-
چیست مستی حسها مبدل شدن ** چوب گز اندر نظر صندل شدن
- Sarhoşluk nedir? Ilgın ağacı göze sandal ağacı görünecek kadar duyguların değişmesidir!
-
قصهی هدهد و سلیمان در بیان آن که چون قضا آید چشمهای روشن بسته شود
- Kaza gelince aydın gözlerin bile bağlanacağını bildiren Süleyman hikâyesi
-
چون سلیمان را سراپرده زدند ** جمله مرغانش به خدمت آمدند
- Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar huzuruna geldiler.
-
هم زبان و محرم خود یافتند ** پیش او یک یک به جان بشتافتند
- Onu, kendilerinin dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna canla, başla bir bir koştular.
-
جمله مرغان ترک کرده جیک جیک ** با سلیمان گشته افصح من اخیک
- Bütün kuşlar, cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir surette Süleyman’la konuşmaya başlamışlardı.
-
هم زبانی خویشی و پیوندی است ** مرد با نامحرمان چون بندی است 1205
- Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.