-
موسیی فرعون را با رود نیل ** میکشد با لشکر و جمع ثقیل
- Bir Mûsâ, Firavun’u askeriyle, başındaki kalabalıkla Nil nehrinde öldürür;
-
پشهای نمرود را با نیم پر ** میشکافد بیمحابا درز سر
- Bir sivrisinek yarım kanadıyla pervasızca başın beynini yarar.
-
حال آن کاو قول دشمن را شنود ** بین جزای آن که شد یار حسود 1190
- Düşman sözü dinleyenin hali budur. Hasetçinin dostu olanın uğradığı cezayı gör!
-
حال فرعونی که هامان را شنود ** حال نمرودی که شیطان را شنود
- Hâmân’ı dinleyen Firavunun, Şeytan’ı dinleyen Nemrûd’un hali budur.
-
دشمن ار چه دوستانه گویدت ** دام دان گر چه ز دانه گویدت
- Düşman her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de sen onu tuzak bil!
-
گر ترا قندی دهد آن زهر دان ** گر به تن لطفی کند آن قهر دان
- Sana şeker verirse sen bunu zehir bil, bir lütufta bulunursa onu kahır bil!
-
چون قضا آید نبینی غیر پوست ** دشمنان را باز نشناسی ز دوست
- Kaza gelince kabuktan başka bir şey göremez, düşmanları dostlardan ayıramazsın.
-
چون چنین شد ابتهال آغاز کن ** ناله و تسبیح و روزه ساز کن 1195
- Böyle olunca yalvarmaya başla, ağlayıp inlemeye, tesbihe, oruca devam et!
-
ناله میکن کای تو علام الغیوب ** زیر سنگ مکر بد ما را مکوب
- “Rabbim, sen gaipleri bilirsin. Günahtan dolayı bizden intikam alma” diye yalvar, yakar!
-
گر سگی کردیم ای شیر آفرین ** شیر را مگمار بر ما زین کمین
- “Ey aslanları yaratan! Eğer biz bir köpeklik etmişsek bu pusudan bizim üstümüze aslanı saldırma!
-
آب خوش را صورت آتش مده ** اندر آتش صورت آبی منه
- Güzel suya ateş şeklini, ateşe de su letafini verme!” diye niyaz et!
-
از شراب قهر چون مستی دهی ** نیستها را صورت هستی دهی
- Yarabbi, sen kahır şarabıyla insanı sarhoş edersen yok olan şeylere varlık suretini verir, onları var gibi gösterirsin.
-
چیست مستی بند چشم از دید چشم ** تا نماید سنگ گوهر پشم یشم 1200
- Sarhoşluk nedir? Taşı gevher, yünü yeşim taşı görecek derecede gözün bağlanması, görmemesidir.
-
چیست مستی حسها مبدل شدن ** چوب گز اندر نظر صندل شدن
- Sarhoşluk nedir? Ilgın ağacı göze sandal ağacı görünecek kadar duyguların değişmesidir!
-
قصهی هدهد و سلیمان در بیان آن که چون قضا آید چشمهای روشن بسته شود
- Kaza gelince aydın gözlerin bile bağlanacağını bildiren Süleyman hikâyesi
-
چون سلیمان را سراپرده زدند ** جمله مرغانش به خدمت آمدند
- Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar huzuruna geldiler.
-
هم زبان و محرم خود یافتند ** پیش او یک یک به جان بشتافتند
- Onu, kendilerinin dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna canla, başla bir bir koştular.
-
جمله مرغان ترک کرده جیک جیک ** با سلیمان گشته افصح من اخیک
- Bütün kuşlar, cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir surette Süleyman’la konuşmaya başlamışlardı.
-
هم زبانی خویشی و پیوندی است ** مرد با نامحرمان چون بندی است 1205
- Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.
-
ای بسا هندو و ترک هم زبان ** ای بسا دو ترک چون بیگانگان
- Nice Hindli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler.
-
پس زبان محرمی خود دیگر است ** هم دلی از هم زبانی بهتر است
- Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir.
-
غیر نطق و غیر ایما و سجل ** صد هزاران ترجمان خیزد ز دل
- Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.
-
جمله مرغان هر یکی اسرار خود ** از هنر وز دانش و از کار خود
- Kuşların hepsi, bütün sırlarını, hünerlerine, bilgi ve işlerine ait şeyleri.
-
با سلیمان یک به یک وامینمود ** از برای عرضه خود را میستود 1210
- Süleyman’a birer birer apaçık söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanıtmak için öğünüyorlardı.
-
از تکبر نی و از هستی خویش ** بهر آن تا ره دهد او را به پیش
- Bu öğünmek kibirden, varlıktan dolayı değildi. Her kuş, onun huzuruna varsın, yakınlarından olsun diye öğünüyordu.
-
چون بباید بردهای را خواجهای ** عرضه دارد از هنر دیباجهای
- Bir kul, bir efendiye kul olmak dilerse hünerinden bir miktarını ona arz eder.