-
چیست مستی بند چشم از دید چشم ** تا نماید سنگ گوهر پشم یشم 1200
- Sarhoşluk nedir? Taşı gevher, yünü yeşim taşı görecek derecede gözün bağlanması, görmemesidir.
-
چیست مستی حسها مبدل شدن ** چوب گز اندر نظر صندل شدن
- Sarhoşluk nedir? Ilgın ağacı göze sandal ağacı görünecek kadar duyguların değişmesidir!
-
قصهی هدهد و سلیمان در بیان آن که چون قضا آید چشمهای روشن بسته شود
- Kaza gelince aydın gözlerin bile bağlanacağını bildiren Süleyman hikâyesi
-
چون سلیمان را سراپرده زدند ** جمله مرغانش به خدمت آمدند
- Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar huzuruna geldiler.
-
هم زبان و محرم خود یافتند ** پیش او یک یک به جان بشتافتند
- Onu, kendilerinin dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna canla, başla bir bir koştular.
-
جمله مرغان ترک کرده جیک جیک ** با سلیمان گشته افصح من اخیک
- Bütün kuşlar, cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir surette Süleyman’la konuşmaya başlamışlardı.
-
هم زبانی خویشی و پیوندی است ** مرد با نامحرمان چون بندی است 1205
- Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.
-
ای بسا هندو و ترک هم زبان ** ای بسا دو ترک چون بیگانگان
- Nice Hindli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler.
-
پس زبان محرمی خود دیگر است ** هم دلی از هم زبانی بهتر است
- Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir.
-
غیر نطق و غیر ایما و سجل ** صد هزاران ترجمان خیزد ز دل
- Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.
-
جمله مرغان هر یکی اسرار خود ** از هنر وز دانش و از کار خود
- Kuşların hepsi, bütün sırlarını, hünerlerine, bilgi ve işlerine ait şeyleri.
-
با سلیمان یک به یک وامینمود ** از برای عرضه خود را میستود 1210
- Süleyman’a birer birer apaçık söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanıtmak için öğünüyorlardı.
-
از تکبر نی و از هستی خویش ** بهر آن تا ره دهد او را به پیش
- Bu öğünmek kibirden, varlıktan dolayı değildi. Her kuş, onun huzuruna varsın, yakınlarından olsun diye öğünüyordu.
-
چون بباید بردهای را خواجهای ** عرضه دارد از هنر دیباجهای
- Bir kul, bir efendiye kul olmak dilerse hünerinden bir miktarını ona arz eder.
-
چون که دارد از خریداریش ننگ ** خود کند بیمار و کر و شل و لنگ
- Fakat o efendi tarafından satın alınmayı istemezse kendisini hasta, sağır, çolak ve topal gösterir.
-
نوبت هدهد رسید و پیشهاش ** و آن بیان صنعت و اندیشهاش
- Hüthüdün hünerini arz etme sırası geldi; sanatını ve düşüncelerini bildirme nöbeti erişti.
-
گفت ای شه یک هنر کان کهتر است ** باز گویم گفت کوته بهتر است 1215
- Dedi ki: “Ey Padişah, en küçük bir hünerimi kısaca arz edeyim. Kısa söylemek daha iyidir.”
-
گفت بر گو تا کدام است آن هنر ** گفت من آن گه که باشم اوج بر
- Süleyman “Söyle bakalım, o hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt, “Gayet yükseklerde uçtuğum zaman,
-
بنگرم از اوج با چشم یقین ** من ببینم آب در قعر زمین
- Havadan bakınca yerin tâ dibindeki suyu görürüm.
-
تا کجایست و چه عمق استش چه رنگ ** از چه میجوشد ز خاکی یا ز سنگ
- O su nerededir, derinliği ne kadardır, rengi nedir, topraktan mı kaynıyor, taştan mı? Hepsini görür, bilirim.
-
ای سلیمان بهر لشکرگاه را ** در سفر میدار این آگاه را
- Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi.
-
پس سلیمان گفت ای نیکو رفیق ** در بیابانهای بیآب عمیق 1220
- Süleyman da “Ey iyi yoldaş! Susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde sen bize arkadaş ol; bu suretle su bulur, seferde yoldaşlara saka olursun” dedi.
-
طعنهی زاغ در دعوی هدهد
- Karganın, Hüthüt’ün dâvasını kınaması
-
زاغ چون بشنود آمد از حسد ** با سلیمان گفت کاو کژ گفت و بد
- Karga, bunu işitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt aykırı ve kötü söyledi.
-
از ادب نبود به پیش شه مقال ** خاصه خود لاف دروغین و محال
- Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır. Hele yalan ve olmayacak söz olursa.
-
گر مر او را این نظر بودی مدام ** چون ندیدی زیر مشتی خاک دام
- Eğer onun böyle bir görüşü olsaydı bir avuç toprak altındaki tuzağı nasıl görmezdi?
-
چون گرفتار آمدی در دام او ** چون قفس اندر شدی ناکام او
- Nasıl olur da tuzağa tutulurdu, nasıl olur da ümitsiz bir halde kafese girerdi?” dedi.