-
نزد موسی نام چوبش بد عصا ** نزد خالق بود نامش اژدها 1240
- Mûsâ’ya göre sopasının adı asâ; Yaratan yanında ejderha idi.
-
بد عمر را نام اینجا بت پرست ** لیک مومن بود نامش در الست
- Bu âlemde Ömer’in adı puta tapındı; hâlbuki tâ “Elest” te onun ismi mümindi.
-
آن که بد نزدیک ما نامش منی ** پیش حق این نقش بد که با منی
- Bizim yanımızda adı meni olan şey, Hak yanında şu benlikle zahir olan suretti.
-
صورتی بود این منی اندر عدم ** پیش حق موجود نه بیش و نه کم
- Bu meni, yokluk âleminde vardı; eksiksiz, artıksız aynen Tanrı’nın ilminde mevcuttu.
-
حاصل آن آمد حقیقت نام ما ** پیش حضرت کان بود انجام ما
- Hâsılı Tanrı indinde sonumuz ne olacaksa hakikatte adımız o olmuştur.
-
مرد را بر عاقبت نامی نهد ** نه بر آن کاو عاریت نامی نهد 1245
- Tanrı, insana akıbetine göre bir ad koyar. Halkın taktığı ödünç ada göre değil!
-
چشم آدم چون به نور پاک دید ** جان و سر نامها گشتش پدید
- Âdem’in gözü Tanrı’nın pâk nuru ile gördüğünden adların hakikati ve içyüzü ona ayan oldu.
-
چون ملک انوار حق در وی بیافت ** در سجود افتاد و در خدمت شتافت
- Melekler onda Hak nurunu görüce hepsi, ona yüzüstü secdeye vardılar.
-
مدح این آدم که نامش میبرم ** قاصرم گر تا قیامت بشمرم
- Adını andığım şu Âdem’i kıyamete kadar övsem, vasıflarını saysam yine övmekten âcizim!
-
این همه دانست و چون آمد قضا ** دانش یک نهی شد بر وی خطا
- Âdem bunların hepsini bildi. Fakat kaza gelince nehyi bilme yüzünden hataya düştü.
-
کای عجب نهی از پی تحریم بود ** یا به تاویلی بد و توهیم بود 1250
- Acaba bu nehiy, haram olduğundan mıdır, yoksa korkutmak için mi?
-
در دلش تاویل چون ترجیح یافت ** طبع در حیرت سوی گندم شتافت
- Gönlünce tevili üstün tutunca kendisi hayretteyken tabiatı, buğdaya doğru koştu.
-
باغبان را خار چون در پای رفت ** دزد فرصت یافت، کالا برد تفت
- Bahçıvanın ayağına diken batınca hırsız fırsat buldu, esvabını çalıp kaçtı.
-
چون ز حیرت رست باز آمد به راه ** دید برده دزد رخت از کارگاه
- Âdem hayretten kurtulup tekrar yola gelince gördü ki hırsız eşyayı iş yerinden götürmüş!
-
ربنا إنا ظلمنا گفت و آه ** یعنی آمد ظلمت و گم گشت راه
- “ Rabbena İnnâ zalemnâ” deyip âh etmeye başladı. Yani “karanlık bastı, yol kayboldu” dedi.
-
پس قضا ابری بود خورشید پوش ** شیر و اژدرها شود زو همچو موش 1255
- Bu kaza, güneşi örten bir buluttur. Aslan ve ejderha bile ondan feryat ve figan etmektedir.
-
من اگر دامی نبینم گاه حکم ** من نه تنها جاهلم در راه حکم
- “Kaza ve kader zuhur edince bir tuzağı bile görmüyorsam bo yolda cahil olan yalnız ben değilim ya!”
-
ای خنک آن کاو نکو کاری گرفت ** زور را بگذاشت او زاری گرفت
- Zorlamayı bırakıp feryad ü figana koyulan kişi me kutlu kişidir; o, iyi bir işe sarılmıştır.
-
گر قضا پوشد سیه همچون شبت ** هم قضا دستت بگیرد عاقبت
- Eğer kaza, seni gece gibi sararsa sonunda yine elinden tutacak odur;
-
گر قضا صد بار قصد جان کند ** هم قضا جانت دهد درمان کند
- Yüz kere canına kastederse yine sana can veren derdine derman olan kazadır.
-
این قضا صد بار اگر راهت زند ** بر فراز چرخ خرگاهت زند 1260
- Bu kaza yüz kere yolunu kesse de yine senin çadırını göklerin üstüne kurar.
-
از کرم دان این که میترساندت ** تا به ملک ایمنی بنشاندت
- Seni eminlik mülküne götürmek için bu korkutmasını inayet bil!
-
این سخن پایان ندارد گشت دیر ** گوش کن تو قصهی خرگوش و شیر
- Bu sözün sonu gelmez, söz de uzadı. Sen tavşanla aslan hikâyesini dinle!
-
پای واپس کشیدن خرگوش از شیر چون نزدیک چاه رسید
- Kuyuya yaklaşınca aslanın yanında, tavşanın geri çekilmesi
-
چون که نزد چاه آمد شیر دید ** کز ره آن خرگوش ماند و پا کشید
- Kuyu yanına gelince aslan, tavşanın geri kaldığını gördü.
-
گفت پا واپس کشیدی تو چرا ** پای را واپس مکش پیش اندر آ
- Dedi ki: “Niçin ayağını geri çektin. Ayağını geri çekme, ileri gel!”