-
ای بدیده عکس بد بر روی عم ** بد نه عم است آن تویی از خود مرم
- Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme!
-
مومنان آیینهی همدیگرند ** این خبر میاز پیمبر آورند
- “Müminler birbirinin aynasıdır.” Bu haberi Peygamber’den rivayet etmediler mi?
-
پیش چشمت داشتی شیشهی کبود ** ز آن سبب عالم کبودت مینمود
- Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor.
-
گر نه کوری این کبودی دان ز خویش ** خویش را بد گو، مگو کس را تو بیش 1330
- Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme!
-
مومن ار ینظر بنور الله نبود ** غیب مومن را برهنه چون نمود
- Eğer mümin, Tanrı nuruyla bakmamış olaydı; gaip mümine bütün çıplaklığıyla nasıl görünürdü?
-
چون که تو ینظر بنار الله بدی ** در بدی از نیکویی غافل شدی
- Fakat sen Tanrı nuruyla değil, Tanrı ateşiyle baktığından kötülükte kaldın, iyilikten gafil oldun;
-
اندک اندک آب بر آتش بزن ** تا شود نار تو نور ای بو الحزن
- Ey gama, kedere dalmış adam! Azar azar ateşe nur serp ki ateşin nura dönsün.
-
تو بزن یا ربنا آب طهور ** تا شود این نار عالم جمله نور
- Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin şu ateşi tamamıyla nur olsun.
-
آب دریا جمله در فرمان تست ** آب و آتش ای خداوند آن تست 1335
- Denizin suyu hep ferman altındadır; ya Rabbi su da senindir, ateş de!
-
گر تو خواهی آتش آب خوش شود ** ور نخواهی آب هم آتش شود
- Sen istersen ateş, lâtif su olur; dilemezsen su bile ateş kesilir.
-
این طلب در ما هم از ایجاد تست ** رستن از بیداد یا رب داد تست
- Bizim şu niyazımızı a yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamız, senin ihsanındır.
-
بیطلب تو این طلبمان دادهای ** گنج احسان بر همه بگشادهای
- Sen bize bu isteği, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsız ihsanlarda bulundun.
-
مژده بردن خرگوش سوی نخجیران که شیر در چاه افتاد
- Tavşanın, av hayvanlarına “aslan kuyuya düştü” diye müjde götürmesi
-
چون که خرگوش از رهایی شاد گشت ** سوی نخجیران دوان شد تا به دشت
- Tavşan kurtulduğunda sevinerek ovaya, av hayvanlarına koştu.
-
شیر را چون دید در چه کشته زار ** چرخ میزد شادمان تا مرغزار 1340
- Aslanın kuyuda öldüğünü görünce çayıra doğru döne oynaya gitmekteydi.
-
دست میزد چون رهید از دست مرگ ** سبز و رقصان در هوا چون شاخ و برگ
- Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.
-
شاخ و برگ از حبس خاک آزاد شد ** سر بر آورد و حریف باد شد
- Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar.
-
برگها چون شاخ را بشکافتند ** تا به بالای درخت اشتافتند
- Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.
-
با زبان شطاه شکر خدا ** میسراید هر بر و برگی جدا
- Her meyve ve her yaprak, tomurcuğunun diliyle Tanrı’nın şükrünü terennüm eder;
-
که بپرورد اصل ما را ذو العطا ** تا درخت استغلظ آمد و استوی 1345
- Bizim aslımızı, ihsan sahibi Tanrı yetiştirdi, nihayet ağaç kalınlaştı, doğrulup yükseldi de.
-
جانهای بسته اندر آب و گل ** چون رهند از آب و گلها شاد دل
- Su ve çamur içinde olan canlar da bataklıklardan, su ve çamurdan kurtulunca gönülleri sevinç dolu bir halde.
-
در هوای عشق حق رقصان شوند ** همچو قرص بدر بینقصان شوند
- Tanrı aşkının havasında raks ederler; ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.
-
جسمشان در رقص و جانها خود مپرس ** و آن که گرد جان از آنها خود مپرس
- Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince: onları hiç sorma (anlatmağa imkân yok!)
-
شیر را خرگوش در زندان نشاند ** ننگ شیری کاو ز خرگوشی بماند
- Tavşan, aslanı zindana soktu. Aslan için ne ayıp şey; bir tavşancıktan geri kaldı!
-
در چنان ننگی و آن گه این عجب ** فخر دین خواهد که گویندش لقب 1350
- Böyle bir ayba sahip olduğu halde şaşılacak şey şurasıdır ki bir de kendisine Fahreddin lâkabını takmalarını ister!
-
ای تو شیری در تک این چاه فرد ** نفس چون خرگوش خونت ریخت و خورد
- Ey kişi! Sen, bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansın. Tavşan gibi olan nefsin, seni nasıl kahretti?