-
پس محل وحی گردد گوش جان ** وحی چه بود گفتنی از حس نهان
- Böyle yaparsan can kulağı vahiy yeri olur. Vahiy nedir? Zahiri duygudan gizli söz.
-
گوش جان و چشم جان جز این حس است ** گوش عقل و گوش ظن زین مفلس است
- Can kulağı ile can gözü, zahirî duyguya yabancıdır; o duygu, bu duygudan bambaşkadır. Akıl ve duygu kulağı, bu hususta müflistir.
-
لفظ جبرم عشق را بیصبر کرد ** و آن که عاشق نیست حبس جبر کرد
- Cebir meselesi, aşkımı ihtiyarsız bir hale getirdi, sabrımı elden aldı. Âşık olmayansa cebri hapsetti, onu inkâr yahut takyit eyledi.
-
این معیت با حق است و جبر نیست ** این تجلی مه است این ابر نیست
- Hâlbuki bu, Hak’la beraberlik ve birliktir, cebir değil... Bu, ayın tecellisidir bulut değil.
-
ور بود این جبر جبر عامه نیست ** جبر آن امارهی خودکامه نیست 1465
- Cebir bile olsa, herkesin bildiği cebir; yalnız kendi menfaatini gözeten Nefsi Emmarenin cebri değildir.
-
جبر را ایشان شناسند ای پسر ** که خدا بگشادشان در دل بصر
- Ey oğul! Tanrı, kimlerin gönül gözünü açtıysa bu cebri onlar anlar.
-
غیب و آینده بر ایشان گشت فاش ** ذکر ماضی پیش ایشان گشت لاش
- Gayb ve istikbal onlara apaçık görünmektedir. Maziyi anış onlarca değersiz bir şeydir.
-
اختیار و جبر ایشان دیگر است ** قطرهها اندر صدفها گوهر است
- Onların ihtiyarı da başka türlüdür, cebri de. Yağmur damlaları sedeflerin içinde inci olur.
-
هست بیرون قطرهی خرد و بزرگ ** در صدف آن در خرد است و سترگ
- Sedeften dışarıda küçük, büyük damlalar var, sedefin içinde ise küçük, büyük inciler.
-
طبع ناف آهو است آن قوم را ** از برون خون و درونشان مشکها 1470
- Onlarda misk ahusunun göbeğindeki kabiliyet vardır. Dışarıdaki kan damlaları, bunların içlerinde misktir.
-
تو مگو کاین مایه بیرون خون بود ** چون رود در ناف مشکی چون شود
- Sen, dışarıdaki kan, göbeğin içinde nasıl misk olur? Deme!
-
تو مگو کاین مس برون بد محتقر ** در دل اکسیر چون گیرد گهر
- Bu bakır, dışarıda adi ve bayağı bir şeyken iksirin içinde nasıl altın olmuş da deme!
-
اختیار و جبر در تو بد خیال ** چون در ایشان رفت شد نور جلال
- İhtiyar ve cebir, sende bir hayalden ibarettir. Onlardaysa Tanrı azametinin nuru haline gelmiştir.
-
نان چو در سفره ست باشد آن جماد ** در تن مردم شود او روح شاد
- Ekmek, sofrada durduğu müddetçe cansızdır. Fakat insan vücudunda neşeli ruh kesilir.
-
در دل سفره نگردد مستحیل ** مستحیلش جان کند از سلسبیل 1475
- Sofranın ortasında duran o ekmeğin can olması imkânsızdır. Fakat can, sel sebil suyu ile o olmayacak şeyi yapar, ekmeği ruh haline getirir.
-
قوت جان است این ای راست خوان ** تا چه باشد قوت آن جان جان
- Ey doğru okuyup doğru anlayan! Bu can kuvvetidir; bir düşün, o canlar canının kuvveti ne olabilir?
-
گوشت پارهی آدمی با عقل و جان ** میشکافد کوه را با بحر و کان
- İnsanın bir tek kolu, candan gelen kuvvetle dağı, denizle, madenlerle yarıp delmekte.
-
زور جان کوه کن شق حجر ** زور جان جان در انشق القمر
- Dağ yaran (Ferhâd’ın) candan gelen kuvveti taş delmek, canlar canının kuvveti de kameri ikiye bölmektir.
-
گر گشاید دل سر انبان راز ** جان به سوی عرش سازد ترک تاز
- Gönül, Tanrı sırları dağarcığını açarsa can, arşa doğru süratle koşar gider.
-
اضافت کردن آدم آن زلت را به خویشتن که ربنا ظلمناو اضافت کردن ابلیس گناه خود را به خدا که بما أغويتنی
- Âdem Aleyhisselâm’ın “ Rabbenâ zalemnâ “ diye hatayı kendisine isnadetmesi, İblîs’in “Bimâ agveyteni “ diyerek suçu Tanrı’ya yüklemesi
-
کرد حق و کرد ما هر دو ببین ** کرد ما را هست دان پیداست این 1480
- Hakk’ın yaptıklarını da gör, bizim yaptıklarımızı da. Her ikisini de gör ve bizim yaptığımız işler olduğunu bil, zaten bu meydanda.
-
گر نباشد فعل خلق اندر میان ** پس مگو کس را چرا کردی چنان
- Ortada halkın yaptığı işler yoksa, her şeyi Hak yapıyorsa, şu halde kimseye “bunu niye böyle yaptın” deme!
-
خلق حق افعال ما را موجد است ** فعل ما آثار خلق ایزد است
- Tanrı’nın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir. Bizim işlerimiz, Tanrı işinin eserleridir.
-
ناطقی یا حرف بیند یا غرض ** کی شود یک دم محیط دو عرض
- Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir?
-
گر به معنی رفت شد غافل ز حرف ** پیش و پس یک دم نبیند هیچ طرف
- İnsan, konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz, bir anda hem önünü, hem ardını göremez.
-
آن زمان که پیش بینی آن زمان ** تو پس خود کی ببینی این بدان 1485
- Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin?