-
این چنین باشد وفای دوستان ** من در این حبس و شما در بوستان
- Dostların vefası böyle mi olur? Ben şu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde.
-
یاد آرید ای مهان زین مرغ زار ** یک صبوحی در میان مرغزار
- Ey Ulular! Bir seher çağı şarap meclisinde bu inleyen garibi de hatırlayın!
-
یاد یاران یار را میمون بود ** خاصه کان لیلی و این مجنون بود
- Dostların sevgiliyi anması, sevgiliye ne mutludur. Hele anan ve anılanın biri Leylâ, öbürü Mecnun olursa.
-
ای حریفان بت موزون خود ** من قدحها میخورم پر خون خود 1560
- Ey güzel endamlı sevgilinin mahremleri! Kendi kanımla doldurduğum peymaneleri içmem reva mı?
-
یک قدح می نوش کن بر یاد من ** گر همیخواهی که بدهی داد من
- Sevgili! Bana da bir nasip vermek istersen beni anarak bir kadeh iç!
-
یا به یاد این فتادهی خاک بیز ** چون که خوردی جرعه ای بر خاک ریز
- İçerken bu yerlere serilmiş düşkün âşığı yâd ederek toprağa bir yudum şarap dök!
-
ای عجب آن عهد و آن سوگند کو ** وعدههای آن لب چون قند کو
- Şaşılacak şey! Nerde o ahit, nerde o yemin? O şeker gibi dudağın verdiği vaadler hani?
-
گر فراق بنده از بد بندهگی است ** چون تو با بدبندگی پس فرق چیس
- Bu kulun ayrı düşmesi, fena kulluktansa... Kötüye kötülükle mukabele edersen aramızda ne fark kalır?
-
ای بدی که تو کنی در خشم و جنگ ** با طرب تر از سماع و بانگ چنگ 1565
- Fakat hiddetle, şiddetle senden gelen kötülük, sema’dan, çengin nağmelerinden daha zevkli, daha neşeli.
-
ای جفای تو ز دولت خوبتر ** و انتقام تو ز جان محبوبتر
- Ey cefası devletten daha güzel, intikamı candan daha sevimli dilber!
-
نار تو این است نورت چون بود ** ماتم این تا خود که سورت چون بود
- Ateşin bu acaba nurun nasıl? Matem, bu olunca düğünün nice?
-
از حلاوتها که دارد جور تو ** وز لطافت کس نیابد غور تو
- Cevrinde öyle tatlılıklar var ki, malik olduğun letafet yüzünden kimse seni hakkıyla anlayamaz.
-
نالم و ترسم که او باور کند ** وز کرم آن جور را کمتر کند
- Hem inlerim, hem de sevgili inanır da kereminden o cevri azaltır diye korkarım.
-
عاشقم بر قهر و بر لطفش به جد ** بو العجب من عاشق این هر دو ضد 1570
- Kahrına da hakkıyla âşığım, lütfuna da. Ne şaşılacak şey ki ben bu iki zıdda da gönül vermişim.
-
و الله ار زین خار در بستان شوم ** همچو بلبل زین سبب نالان شوم
- Tanrı hakkı için bu dikenden kurtulur, gül bahçesine kavuşursam bu sebepten bülbül gibi feryat ederim.
-
این عجب بلبل که بگشاید دهان ** تا خورد او خار را با گلستان
- Bu ne şaşılacak şey bülbüldür ki ağzını açınca dikeni de gül bahçesiyle beraber yutar, ikisini de bir görür!
-
این چه بلبل این نهنگ آتشی است ** جمله ناخوشها ز عشق او را خوشی است
- Bu bülbül değil, ateş canavarı! Onun aşkıyla bütün kötü şeyler, kendisine hoş gelmekte!
-
عاشق کل است و خود کل است او ** عاشق خویش است و عشق خویش جو
- Güle âşık, hâlbuki esasen kendisi gül, kendisine âşık, kendi aşkını aramakta!”
-
صفت اجنحهی طیور عقول الهی
- İlâhî akıl kuşlarının kanatlarının evsafı
-
قصهی طوطی جان زین سان بود ** کو کسی کو محرم مرغان بود 1575
- Can dudusunun hikâyesi de bu çeşittir. Fakat nerede kuşlara mahrem olan kişi?
-
کو یکی مرغی ضعیفی بیگناه ** و اندرون او سلیمان با سپاه
- Nerede zayıf ve suçsuz bir kuş ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuş olsun!
-
چون بنالد زار بیشکر و گله ** افتد اندر هفت گردون غلغله
- Şükür yahut şikâyetle feryat edince yere, göğe zelzeleler düşsün!
-
هر دمش صد نامه صد پیک از خدا ** یا ربی زو شصت لبیک از خدا
- Her demde ona Tanrı’dan yüz mektup, yüz haberci erişsin; o bir kere “Ya Rabbi” deyince Hak’tan altmış kere “Lebbeyk” sesi gelsin!
-
زلت او به ز طاعت نزد حق ** پیش کفرش جمله ایمانها خلق
- Hatası, Tanrı indinde ibadetten daha iyi olsun; küfrüne nispetle bütün halkın imanı değersiz kalsın!
-
هر دمی او را یکی معراج خاص ** بر سر تاجش نهد صد تاج خاص 1580
- Öyle kişiye her nefeste hususi miraç vardır. Tanrı, onun tacının üstüne yüzlerce hususi taç koyar.
-
صورتش بر خاک و جان بر لامکان ** لامکانی فوق وهم سالکان
- Cismi topraktadır, Canı Lâmekân Âleminde, O Lâmekân Âlemi, saliklerin vehimlerinden üstündür. (vehimlere sığmaz.)