-
گر فراق بنده از بد بندهگی است ** چون تو با بدبندگی پس فرق چیس
- Bu kulun ayrı düşmesi, fena kulluktansa... Kötüye kötülükle mukabele edersen aramızda ne fark kalır?
-
ای بدی که تو کنی در خشم و جنگ ** با طرب تر از سماع و بانگ چنگ 1565
- Fakat hiddetle, şiddetle senden gelen kötülük, sema’dan, çengin nağmelerinden daha zevkli, daha neşeli.
-
ای جفای تو ز دولت خوبتر ** و انتقام تو ز جان محبوبتر
- Ey cefası devletten daha güzel, intikamı candan daha sevimli dilber!
-
نار تو این است نورت چون بود ** ماتم این تا خود که سورت چون بود
- Ateşin bu acaba nurun nasıl? Matem, bu olunca düğünün nice?
-
از حلاوتها که دارد جور تو ** وز لطافت کس نیابد غور تو
- Cevrinde öyle tatlılıklar var ki, malik olduğun letafet yüzünden kimse seni hakkıyla anlayamaz.
-
نالم و ترسم که او باور کند ** وز کرم آن جور را کمتر کند
- Hem inlerim, hem de sevgili inanır da kereminden o cevri azaltır diye korkarım.
-
عاشقم بر قهر و بر لطفش به جد ** بو العجب من عاشق این هر دو ضد 1570
- Kahrına da hakkıyla âşığım, lütfuna da. Ne şaşılacak şey ki ben bu iki zıdda da gönül vermişim.
-
و الله ار زین خار در بستان شوم ** همچو بلبل زین سبب نالان شوم
- Tanrı hakkı için bu dikenden kurtulur, gül bahçesine kavuşursam bu sebepten bülbül gibi feryat ederim.
-
این عجب بلبل که بگشاید دهان ** تا خورد او خار را با گلستان
- Bu ne şaşılacak şey bülbüldür ki ağzını açınca dikeni de gül bahçesiyle beraber yutar, ikisini de bir görür!
-
این چه بلبل این نهنگ آتشی است ** جمله ناخوشها ز عشق او را خوشی است
- Bu bülbül değil, ateş canavarı! Onun aşkıyla bütün kötü şeyler, kendisine hoş gelmekte!
-
عاشق کل است و خود کل است او ** عاشق خویش است و عشق خویش جو
- Güle âşık, hâlbuki esasen kendisi gül, kendisine âşık, kendi aşkını aramakta!”
-
صفت اجنحهی طیور عقول الهی
- İlâhî akıl kuşlarının kanatlarının evsafı
-
قصهی طوطی جان زین سان بود ** کو کسی کو محرم مرغان بود 1575
- Can dudusunun hikâyesi de bu çeşittir. Fakat nerede kuşlara mahrem olan kişi?
-
کو یکی مرغی ضعیفی بیگناه ** و اندرون او سلیمان با سپاه
- Nerede zayıf ve suçsuz bir kuş ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuş olsun!
-
چون بنالد زار بیشکر و گله ** افتد اندر هفت گردون غلغله
- Şükür yahut şikâyetle feryat edince yere, göğe zelzeleler düşsün!
-
هر دمش صد نامه صد پیک از خدا ** یا ربی زو شصت لبیک از خدا
- Her demde ona Tanrı’dan yüz mektup, yüz haberci erişsin; o bir kere “Ya Rabbi” deyince Hak’tan altmış kere “Lebbeyk” sesi gelsin!
-
زلت او به ز طاعت نزد حق ** پیش کفرش جمله ایمانها خلق
- Hatası, Tanrı indinde ibadetten daha iyi olsun; küfrüne nispetle bütün halkın imanı değersiz kalsın!
-
هر دمی او را یکی معراج خاص ** بر سر تاجش نهد صد تاج خاص 1580
- Öyle kişiye her nefeste hususi miraç vardır. Tanrı, onun tacının üstüne yüzlerce hususi taç koyar.
-
صورتش بر خاک و جان بر لامکان ** لامکانی فوق وهم سالکان
- Cismi topraktadır, Canı Lâmekân Âleminde, O Lâmekân Âlemi, saliklerin vehimlerinden üstündür. (vehimlere sığmaz.)
-
لامکانی نه که در فهم آیدت ** هر دمی در وی خیالی زایدت
- O Lâmekân Âlemi, vehmine gelen bir âlem olmadığı gibi hayaline de doğmaz. (ne idrak edebilirsin, ne tahayyül !)
-
بل مکان و لامکان در حکم او ** همچو در حکم بهشتی چارجو
- Cennetteki ırmak, nasıl cennettekilerin hükmüne tâbi ise mekân âlemiyle Lâmekân Âlemi de, o âlemin hükmüne tâbidir.
-
شرح این کوته کن و رخ زین بتاب ** دم مزن و الله اعلم بالصواب
- Bu ilâhî akıl kuşlarına ait olan bahsi kısa kes, bu sözden yüzünü çevir, sükût et! Doğrusunu, Tanrı daha iyi bilir.
-
باز میگردیم ما ای دوستان ** سوی مرغ و تاجر و هندوستان 1585
- Dostlar biz yine kuş, tacir ve Hindistan hikâyesine dönelim:
-
مرد بازرگان پذیرفت این پیام ** کاو رساند سوی جنس از وی سلام
- Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.
-
دیدن خواجه طوطیان هندوستان را در دشت و پیغام رسانیدن از آن طوطی
- Tâcirin, kırda Hindistan dudularını görüp onlara dudusundan haber götürmesi
-
چون که تا اقصای هندوستان رسید ** در بیابان طوطی چندی بدید
- Hindistan uçlarına varınca kırda birkaç dudu gördü.
-
مرکب استانید پس آواز داد ** آن سلام و آن امانت باز داد
- Atını durdurup seslendi, dudunun selâmını ve kendisine emanet ettiği sözleri söyledi.