زاید از لقمهی حلال اندر دهان ** میل خدمت عزم رفتن آن جهان
Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, ağıza alınan lokmanın helâl olmasından doğar
باز گفتن بازرگان با طوطی آن چه دید از طوطیان هندوستان
Tacirin Hindistan dudularından gördüğünü duduya söylemesi
کرد بازرگان تجارت را تمام ** باز آمد سوی منزل دوست کام
Tacir alışverişi bitirip muradına nail olarak evine geri geldi.
هر غلامی را بیاورد ارمغان ** هر کنیزک را ببخشید او نشان1650
Her köleye armağan getirdi, her halayığa ihsan da bulundu.
گفت طوطی ارمغان بنده کو ** آن چه دیدی و آن چه گفتی باز گو
Dudu “ Bu kulun armağanı hani? Ne gördün ve ne dedinse söyle” dedi.
گفت نی من خود پشیمانم از آن ** دست خود خایان و انگشتان گزان
Tacir, “Söylemem, zaten elimi çiğneyip parmaklarımı ısırarak,
من چرا پیغام خامی از گزاف ** بردم از بیدانشی و از نشاف
Cahilliğimden, akılsızlığımdan böyle saçma haberi niye götürdüm diye hâlâ pişman olup durmaktayım” dedi.
گفت ای خواجه پشیمانی ز چیست ** چیست آن کاین خشم و غم را مقتضی است
Dudu, “Efendim, pişmanlık neden, bu hiddete bu gama ne sebep oldu?” dedi.
گفت گفتم آن شکایتهای تو ** با گروهی طوطیان همتای تو1655
Tacir dedi ki: “Şikâyetlerini sana benzeyen dudulara söyledim.
آن یکی طوطی ز دردت بوی برد ** زهرهاش بدرید و لرزید و بمرد
İçlerinden biri senin derdini anlayınca ödü patladı, titreyip öldü.”
من پشیمان گشتم این گفتن چه بود ** لیک چون گفتم پشیمانی چه سود
Ben “Ne yaptım da bu sözü söyledim” diye pişman oldum ama bir kere söylemiş bulundum. Pişmanlık ne fayda verir?
نکته ای کان جست ناگه از زبان ** همچو تیری دان که جست آن از کمان
Ağızdan bir kere çıkan söz, bil ki yaydan fırlayan ok gibidir.
وانگردد از ره آن تیر ای پسر ** بند باید کرد سیلی را ز سر
Oğul, o ok gittiği yerden geri dönmez, seli baştan bağlamak gerek.
چون گذشت از سر جهانی را گرفت ** گر جهان ویران کند نبود شگفت1660
Sel önce bir kere coşup da etrafı kapladıktan sonra dünyayı harap etse şaşılmaz.
فعل را در غیب اثرها زادنی است ** و آن موالیدش به حکم خلق نیست
Yapılan işin Gayb Âleminde eserleri doğar, o meydana gelen eserler, halkın hükmüne tâbi değildir.
بیشریکی جمله مخلوق خداست ** آن موالید ار چه نسبتشان به ماست
Onların bize nispeti varsa da hepsi, ancak tek Tanrı tarafından yaratılmıştır.
زید پرانید تیری سوی عمر ** عمر را بگرفت تیرش همچو نمر
Meselâ Amr’e Zeyd bir ok atar; o ok, Amr’i kaplan gibi yaralar.
مدت سالی همیزایید درد ** دردها را آفریند حق نه مرد
Yara, bir yıl kadar Amr’ın vücudunda ağrılar, sızılar meydana getirir. O dertleri, Hak yaratmıştır, insan değil.
زید رامی آن دم ار مرد از وجل ** دردها میزاید آن جا تا اجل1665
Oka hedef olan Amr, o anda korkudan ölürse, yahut ölümüme kadar bedeninde yaralar, bereler vücuda gelir de,
ز آن موالید وجع چون مرد او ** زید را ز اول سبب قتال گو
O ağrılardan, o illetlerden ölürse Zeyd’e; ilk sebepten, ok attığından dolayı katil de!
آن وجعها را بدو منسوب دار ** گر چه هست آن جمله صنع کردگار
Hepsi, Tanrı’nın icadı ise de o ağrıları Zeyd’e nispet et!
همچنین کشت و دم و دام و جماع ** آن موالید است حق را مستطاع
Ekin ekmek, nefes almak, tuzak kurmak, çiftleşmek de böyledir. Onların sesleri hep Hakk’a mutîdir (eken, nefes alan, tuzak kuran, çiftleşen kuldur; bitiren, yaşatan, tuzağa düşüren, doğurtan yahut bunların aksini meydana getiren Hak’tır).
اولیا را هست قدرت از اله ** تیر جسته باز آرندش ز راه
Velîlerde Tanrı’dan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler.
بسته درهای موالید از سبب ** چون پشیمان شد ولی ز آن دست رب1670
Tanrı velisi, pişman olursa sebeplere eserlerin kapılarını kapar (fiilleri neticesiz bırakır). Fakat bunu, Tanrı eliyle yapar.
گفته ناگفته کند از فتح باب ** تا از آن نه سیخ سوزد نه کباب
Tanrı kudretiyle; söylenmiş bir sözü söylenmemiş hale getirir. Bir halde ki ne şiş yanar ne kebap!