-
پیشه زرگر به آهنگر نشد ** خوی این خوش خو به آن منکر نشد
- Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.
-
پیشهها و خلقها همچون جهیز ** سوی خصم آیند روز رستخیز
- Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.
-
پیشهها و خلقها از بعد خواب ** واپس آید هم به خصم خود شتاب
- Sanatlar ve tabiatlar, sabah uyandıktan sonra, koşa koşa onun yanına gelirler. (T.M. 1686)
-
پیشهها و اندیشهها در وقت صبح ** هم بدانجا شد که بود آن حسن و قبح
- Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
-
چون کبوترهای پیک از شهرها ** سوی شهر خویش آرد بهرها 1690
- Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler.
-
شنیدن آن طوطی حرکت آن طوطیان و مردن آن طوطی در قفس و نوحهی خواجه بر وی
- Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
-
چون شنید آن مرغ کان طوطی چه کرد ** پس بلرزید اوفتاد و گشت سرد
- Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
-
خواجه چون دیدش فتاده همچنین ** بر جهید و زد کله را بر زمین
- Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
-
چون بدین رنگ و بدین حالش بدید ** خواجه بر جست و گریبان را درید
- Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
-
گفت ای طوطی خوب خوش حنین ** این چه بودت این چرا گشتی چنین
- Dedi ki: “ Ey güzel ve hoş nağmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
-
ای دریغا مرغ خوش آواز من ** ای دریغا هم دم و هم راز من 1695
- Vah yazık, benim güzel sesli kuşum! Vah yazık, benim gönüldeşim, sırdaşım.
-
ای دریغا مرغ خوش الحان من ** راح روح و روضه و ریحان من
- Yazık, benim güzel nağmeli kuşum; ruhumun neşesi, bahçem, çiçeğim!
-
گر سلیمان را چنین مرغی بدی ** کی خود او مشغول آن مرغان شدی
- Süleyman’ın böyle kuşu olsaydı hiç başka kuşlarla uğraşır mıydı?
-
ای دریغا مرغ کارزان یافتم ** زود روی از روی او بر تافتم
- Vah yazık; ucuz bulduğum kuştan ne çabuk ayrıldım!
-
ای زبان تو بس زیانی بر وری ** چون تویی گویا چه گویم من ترا
- Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim?
-
ای زبان هم آتش و هم خرمنی ** چند این آتش در این خرمن زنی 1700
- Ey dil, sen hem ateşsin, hem harman! Ne vakte kadar harmanı ateşe vereceksin?
-
در نهان جان از تو افغان میکند ** گر چه هر چه گوییاش آن میکند
- Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryat etmektedir.
-
ای زبان هم گنج بیپایان تویی ** ای زبان هم رنج بیدرمان تویی
- Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermanı olmayan bir dertsin!
-
هم صفیر و خدعهی مرغان تویی ** هم انیس وحشت هجران تویی
- Hem kuşlara çalınan ıslık, yapılan hilesin; hem yalnızlık ve ayrılık zamanının enisisin!
-
چند امانم میدهی ای بیامان ** ای تو زه کرده به کین من کمان
- Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayını beni öldürmek için kurmuşsun.
-
نک بپرانیده ای مرغ مرا ** در چراگاه ستم کم کن چرا 1705
- İşte benim kuşumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlağında az otla!
-
یا جواب من بگو یا داد ده ** یا مرا ز اسباب شادی یاد ده
- Ya bana cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana neşe ve sevinç sebeplerinden birini an!
-
ای دریغا نور ظلمت سوز من ** ای دریغا صبح روز افروز من
- Eyvah benim karanlığı yakıp mahfeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydınlatan sabahım!
-
ای دریغا مرغ خوش پرواز من ** ز انتها پریده تا آغاز من
- Vah benim güzel uçan; tâ sondan başlangıca kadar uçup gelen kuşum!
-
عاشق رنج است نادان تا ابد ** خیز لا أقسم بخوان تا فی کبد
- Cahil insan ilelebet mihnete âşıktır. Kalk, “Fî kebed” e kadar “Lâ uksimü” yü oku!
-
از کبد فارغ بدم با روی تو ** وز زبد صافی بدم در جوی تو 1710
- Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ırmağında köpükten, tortudan arındım.