English    Türkçe    فارسی   

1
1714-1738

  • ای دریغا اشک من دریا بدی ** تا نثار دل بر زیبا بدی‌‌
  • Ah keşke gözyaşım deniz olsaydı da o güzel dilberimin yoluna saçaydım!
  • طوطی من مرغ زیرکسار من ** ترجمان فکرت و اسرار من‌‌ 1715
  • Benim dudum, benim anlayışlı kuşum; düşüncelerimin, sırlarımın tercümanı!
  • هر چه روزی داد و ناداد آیدم ** او ز اول گفته تا یاد آیدم‌‌
  • Rızkını vereyim, vermeyeyim... Benim enisimdi. İlk söylenen sözlerden onu hatırlarım benimle ezelî bir âşinadır.
  • طوطیی کاید ز وحی آواز او ** پیش از آغاز وجود آغاز او
  • O öyle bir duduydu ki sesi, vahiden gelirdi; varlığı varlık meydana gelmeden önceydi.
  • اندرون تست آن طوطی نهان ** عکس او را دیده تو بر این و آن‌‌
  • O dudu, senin içinde gizlidir. Sen, şunda bunda onun aksini görmüşsün.
  • می‌‌برد شادیت را تو شاد از او ** می‌‌پذیری ظلم را چون داد از او
  • O, kuş senin neşeni alır, fakat yine sen ondan neşelenirsin. Onun yaptığı zulmü, adalet gibi kabul edersin.
  • ای که جان را بهر تن می‌‌سوختی ** سوختی جان را و تن افروختی‌‌ 1720
  • Ey ten uğruna canını yakıp duran! Canını yaktın, tenini aydınlattın.
  • سوختم من سوخته خواهد کسی ** تا ز من آتش زند اندر خسی‌‌
  • Ben yandım, kavını tutuşturmak isteyen bana gelsin, benden tutuştursun da çerçöpü alevlensin, yaksın!
  • سوخته چون قابل آتش بود ** سوخته بستان که آتش کش بود
  • Kav, ateş alma kabiliyetindendir, şu halde ateşi cezbeden kavı al!
  • ای دریغا ای دریغا ای دریغ ** کانچنان ماهی نهان شد زیر میغ‌‌
  • Vah vah vah; yazıklar olsun... öyle bir ay bulut altına girdi!
  • چون زنم دم کاتش دل تیز شد ** شیر هجر آشفته و خون ریز شد
  • Nasıl bahsedeyim? Gönül ateşi şiddetle alevlendi; ayrılık aslanı çıldırdı, kan döker bir hale geldi.
  • آن که او هوشیار خود تند است و مست ** چون بود چون او قدح گیرد به دست‌‌ 1725
  • Ayıkken bile titiz ve sarhoş olan, kadehi ele alınca nasıl olur?
  • شیر مستی کز صفت بیرون بود ** از بسیط مرغزار افزون بود
  • Anlatılamayacak derecede sarhoş olan bir aslan, çayırlığa gelince oraya yayılmış yeşilliklerden neşelenir, sarhoşluğu büsbütün fazlalaşır.
  • قافیه اندیشم و دل دار من ** گویدم مندیش جز دیدار من‌‌
  • Ben kafiye düşünürüm; sevgilim bana der ki: “Yüzümden başka hiçbir şey düşünme!
  • خوش نشین ای قافیه اندیش من ** قافیه‌‌ی دولت تویی در پیش من‌‌
  • Ey benim kafiye düşünenim! Rahatça otur, benim yanımda devlet kafiyesi sensin.
  • حرف چه بود تا تو اندیشی از آن ** حرف چه بود خار دیوار رزان‌‌
  • Harf ne oluyor ki sen onu düşünesin! Harf nedir? Üzüm bağının çitten duvarı.!
  • حرف و صوت و گفت را بر هم زنم ** تا که بی‌‌این هر سه با تو دم زنم‌‌ 1730
  • Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da seninle bu üçü de olmaksızın konuşayım!
  • آن دمی کز آدمش کردم نهان ** با تو گویم ای تو اسرار جهان‌‌
  • Âdem’den bile gizlediğim sırrı, ey cihanın esrarı olan sevgili, sana söyleyeyim.
  • آن دمی را که نگفتم با خلیل ** و آن غمی را که نداند جبرئیل‌‌
  • Halil’e bile söylemediğim sırrı, Cebrail’in bile bilmediği gamı,
  • آن دمی کز وی مسیحا دم نزد ** حق ز غیرت نیز بی‌‌ما هم نزد
  • Mesih’in bile dem vurmadığı, hatta Tanrı’nın bile kıskanıp biz olmadıkça kimseye açmadığı sırrı sana açayım.”
  • ما چه باشد در لغت اثبات و نفی ** من نه اثباتم منم بی‌‌ذات و نفی‌‌
  • Biz (mâ) kelimesi, lûgatte nasıl bir kelimedir? İspata ve nefye delalet eden bir kelime. Hâlbuki ben ispat değilim; zatım, varlığım yoktur ki ispat edilebilsin. (Varlığım olmadığından ) Nefiy de değilim (yokun varlığı nefiy de edilemez, esasen olmadığı için yoktur da denemez).
  • من کسی در ناکسی دریافتم ** پس کسی در ناکسی دربافتم‌‌ 1735
  • Ben varlığı yoklukta buldum, onun için varlığı yokluğa feda ettim.
  • جمله شاهان بنده‌‌ی بنده‌‌ی خودند ** جمله خلقان مرده‌‌ی مرده‌‌ی خودند
  • Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün hak, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur.
  • جمله شاهان پست، پست خویش را ** جمله خلقان مست، مست خویش را
  • Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür.
  • می‌‌شود صیاد، مرغان را شکار ** تا کند ناگاه ایشان را شکار
  • Avcı onları ansızın avlamak için kuşlara av olmaktadır.