-
جمله شاهان بندهی بندهی خودند ** جمله خلقان مردهی مردهی خودند
- Padişahların hepsi kendilerine karşı alçalana alçalırlar. Bütün hak, kendisine sarhoş olanın sarhoşudur.
-
جمله شاهان پست، پست خویش را ** جمله خلقان مست، مست خویش را
- Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür.
-
میشود صیاد، مرغان را شکار ** تا کند ناگاه ایشان را شکار
- Avcı onları ansızın avlamak için kuşlara av olmaktadır.
-
بیدلان را دلبران جسته به جان ** جمله معشوقان شکار عاشقان
- Dilberler; âşıkları, canla, başla ararlar. Bütün maşuklar âşıklara avlanmışlardır.
-
هر که عاشق دیدیاش معشوق دان ** کو به نسبت هست هم این و هم آن 1740
- Kimi âşık görürsen bil ki mâşuktur. Çünkü o, âşık olmakla beraber mâşuk tarafından sevildiği cihette mâşuktur da.
-
تشنگان گر آب جویند از جهان ** آب جوید هم به عالم تشنگان
- Susuzlar âlemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar.
-
چون که عاشق اوست تو خاموش باش ** او چو گوشت میکشد تو گوش باش
- Mademki âşık odur, sen sus artık. Madem ki o, kulağını çekmekte, sen tamamıyla kulak kesil!
-
بند کن چون سیل سیلانی کند ** ور نه رسوایی و ویرانی کند
- Sel akmaya başlar başlamaz önünü kes, yolunu bağla. Yoksa âlemi perişan ve harap eder, her tarafı yıkar.
-
من چه غم دارم که ویرانی بود ** زیر ویران گنج سلطانی بود
- Fakat harap olmaktan niye gamlanayım? Harabenin altında padişah hazinesi var!
-
غرق حق خواهد که باشد غرقتر ** همچو موج بحر جان زیر و زبر 1745
- Hakka dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası altüst olmak ister.
-
زیر دریا خوشتر آید یا زبر ** تیر او دل کش تر آید یا سپر
- Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı?
-
پاره کردهی وسوسه باشی دلا ** گر طرب را باز دانی از بلا
- Şu halde ey gönül! Neşe ve sefayı cefa ve belâdan ayırt edersen vesveseye zebun olmuş olursun.
-
گر مرادت را مذاق شکر است ** بیمرادی نه مراد دل بر است
- Tutalım ki senin isteğinde şeker tadı var; sevgilinin isteği, isteksizlik murat ve maksadı terk etme değil mi?
-
هر ستارهش خونبهای صد هلال ** خون عالم ریختن او را حلال
- Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir. Ona, âlemin kanını dökmek helâldir!
-
ما بها و خونبها را یافتیم ** جانب جان باختن بشتافتیم 1750
- Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk.
-
ای حیات عاشقان در مردگی ** دل نیابی جز که در دل بردگی
- Ey âşık! Âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.
-
من دلش جسته به صد ناز و دلال ** او بهانه کرده با من از ملال
- Yüzlerce nâz ü işveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiğna yüzünü gösterdi, bahaneler etti.
-
گفتم آخر غرق تست این عقل و جان ** گفت رو رو بر من این افسون مخوان
- “Bu akıl, bu can, senin aşkına gark olmuş değil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana bu efsunu okuma!
-
من ندانم آن چه اندیشیدهای ** ای دو دیده دوست را چون دیدهای
- Ben, senin ne düşündüğünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen, sevgiliyi nasıl gördün; buna imkân mı var?
-
ای گران جان خوار دیده ستی و را ** ز آن که بس ارزان خریده ستی و را 1755
- Ey ağırcanlı! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldın!
-
هر که او ارزان خرد ارزان دهد ** گوهری طفلی به قرصی نان دهد
- Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna değişir.
-
غرق عشقیام که غرق است اندر این ** عشقهای اولین و آخرین
- Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları da!
-
مجملش گفتم نکردم ز آن بیان ** ور نه هم افهام سوزد هم زبان
- Ben, o aşkı kısaca söyledim, tamamıyla anlatmadım. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil!
-
من چو لب گویم لب دریا بود ** من چو لا گویم مراد الا بود
- Lep (dudak) dersem maksadım leb-i derya (deniz kıyısı) dır; Lâ (hayır) dersem muradım illâ (ancak, evet) dir.
-
من ز شیرینی نشستم رو ترش ** من ز بسیاری گفتارم خمش 1760
- Tatlılıktan dolayı yüzümü ekşitmiş olarak otururum; fazla sözden dolayı sükût etmekteyim.